GÜNCEL YAZILAR
-
Zorluklara Karşı Sabır Göstermek / 29-08-2013
Cenab-ı Allah bütün kainat içinde yarattığı küçücük yer küresinde beşer türünü varetmeyi murad etmiş ve ilk insan olarak Hz. Adem ve ardından da eşi Hz. Havva‘yı yaratıp bütün mahlukât içinde en şerefli mahluk olarak kabul ettiği ilk insana meleklerin saygı göstermelerini ve bu saygının işareti olarak Adem (a.s)’a secde etmelerini, onu selamlamalarını emretmiştir. İnsanın tabiatında varolan bir çok özellik gereği insanoğlu arzu ve isteklere sahip olmuş, üzülmek, sevinmek, dünyada bazı nimetlere kavuşmayı arzu etmek korkmak, acı duymak ızdırab çekmek, heyecanlanmak, tedirgin olmak, dünya ve içindekileri arzu ettiği gibi kullanmak vs. duygu ve taleplere sahip kılınmış ve bu duygular hayatında ister istemez zaman zaman sıkıntı ve imtihanlara yol açmıştır. Hz. Ademden günümüze kadar tarih boyunca başta Peygamberler olmak üzere bir çok kişi bu ızdırab ve sıkıntılara duçar olmuş, üzülmesine yol açan olaylarla karşılaşmış, imtihan gereği olarak bu olaylara bazen sabredebilmiş, bazen sabredememiştir.
Konu ile ilgili olarak tarihte yaşanan olaylara baktığımız zaman bu olayların bir imtihan aracı olduğunu ve kişilerin bu imtihandan nasıl kurtulduklarını, ahiret veya dünyayı tercih etme ile ilgili olarak takındıkları tavırlara göre Allah’ın inayet ve yardımları görülmüş ve mutlaka bir gün gelip bu zorlukların aşıldığı müşahede edilmiştir.
Genel olarak Müslüman, yaşanması mümkün olan olaylar karşısında nasıl sabredilmesi gerektiğini bilmek ve öğrenmek zorundadır. Musibetlere karşı gösterilen sabrın sonunda her türlü sıkıntının mutlaka sona ereceğinin bilincinde olan mü’min kişinin Cenab-ı Allah’ın Peygamberlerine indirdiği vahiy ile insanoğluna öğrettiği usul ve yöntemlerle bu imtihan ve musibetler karşısında neler yapılması gerektiğini öğrenmesi ve bilmesi gerekir. Cenab-ı Allah Şöyle buyurmaktadır: “(putları mı hayırlıdır) Yoksa, sıkıntıdan bunalmış olana kendisine dua ettiğinde duasını kabul edip o kötülüğü gideren ve sizi yeryüzünün halifeleri yapan Allah mı daha hayırlıdır? Allah ile birlikte ilah mı vardır? Ne kadar az düşünüyorsunuz? (en-Neml, 26/62). Aynı şekilde Rabbimiz bir başka ayet-i kerime’de şöyle buyurur: “her zorluktan sonra bir kolaylık vardır. ” Hz. Peygamber bu ayetin verdiği müjdeyi ashabına bir müjde ile bildirmiş ve “Sevinin, hem de pek çok sevinin, zira size rabbinizden müjde gelmiştir. Çünkü bir zorluk iki kolaylığı birden asla yenemez.”[1] Bu ayetin verdiği müjde ile, her türlü sıkıntıyı çekenlerin, er geç, eninde sonunda bu sıkıntılı dönemleri nasıl geride bıraktıklarını anlatmaya çalışacağız. Abdullah İbn Mes’ud şöyle der: “Canımı elinde tutan Rabbime yemin olsun ki, eğer zorluk bir deliğe girseydi kolaylık onun peşinden ayrılmaz, hemen yakalardı. Bir zorluk iki kolaylığı yenemeyecektir.
İlk insandan bu güne kadar yaşanan sıkıntılar olmuş ve bu sıkıntıların kıyamete kadar da devam edeceği de kaçınılmazdır. Önemli olan bu musibet ve sıkıntıların sebebi nedir, kimler kimlere bu sıkıntıları yaşatıyor, sıkıntı çeken ile çektirenlerin konumu tarih boyunca ne olmuştur. Bu iki kesimin tavırları kimden, hangi hukuktan, hangi yönetim ve adalet anlayışından kaynaklanmaktadır. Bu konuda İslam ve Müslümanların tarihi başta Allah’ın kelâmı Kur’an-ı Kerim olmak üzere hangi naslar ve usuller, hangi yöntemler bu musibet dönemlerinin nasıl geride kaldığını, despot, dayatmacı, aldatıcı, zalim yönetici ve gaddar insanların diğer insanlara çektirdikleri sıkıntı ve musibetlerin nasıl atlatıldığına dair binlerce örnekle doludur.
“Biz sana göğsünü senin için açıp genişletmedik mi? Ve sırtına çok ağır gelen yükünü indirmedik mi? Hem biz şanını yükseltmedik mi senin? Gerçekten her güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Evet gerçekten her güçlükle beraber bir kolaylık vardır. O halde boş vakit buldun mu hemen doğrul ve yorul ve yalnız Rabbine yönel.” (el-İnşirah, 94/1-8).
İşte ilk ve en büyük reçete budur. Hayatta zorluklar olacak, zulüm olacak, ızdırab olacak, yasaklar olacak, sıkıntılar yaşanacak, zalim ve gaddar yöneticilerle birlikte aynı dönemlerde hayat sürülecek, dünyayı egemenliği altına almak isteyecek şeytan ve yandaşlarının Peygamberler ve yandaşlarına karşı zalimce tavırları olacaktır. Mü’minler hayatları boyunca işkence, hapis, zindan ve sürgün görmüş ve göreceklerdir. Ama asıl olan bu imtihan ve musibetlere karşı Allah’ın gösterdiği çıkış yollarını kullanmasını bilecek kadar vahyî bilgiye ve akla sahip olmaları gerektiğini bilmektir. İnşirah suresi bu çıkış yollarının ilk anahtarı olduğu gibi bütün Peygamber öğretilerinde bu çıkış yolları görülmüş ve özellikle Hz. Peygamber (a.s.v)’den gelen öğretiler genelde insanlığın ve özelde mü’minlerin kurtuluş reçeteleri olmuştur.
“Ezse seni zulmün bela ve musibetleri
Dar etse sana dünyayı zulmün felaketleri
Üzülme, düşün, “Elem Neşrah”teki hikmetleri
Görürsün surede iki yüsr’ün ortasındaki usreti...”
Dünya müstekbirleri, zalim ve despotları insanları kendilerine kul ve köle ettirip onları arzu ettikleri gibi kendilerine hizmet ettirmek maksadıyla daima ezmeye çalışmış ve kendilerine itaat etmeyenlere sıkıntılar çektirmişlerdir. Dünyaya egemen olmak isteyen şeytan ve yandaşları, Ademoğullarını Allah’a karşı isyan ettirmek için ya onları aldatarak buna sürüklemiş veya metodları gereğince zorla boyun eğmeyenleri ve zulümle kendilerine itaat etmelerini sağlamaya çalışmışlardır. Allah’tan, O’nun dininin hüküm ve emirlerinden ve ona itaatten yana tavır takınanlar ise, ya bu zorba ve zalimlere karşı direnmiş veya güçleri yetmeyince ızdırap, sıkıntı ve işkencelere maruz bırakılmışlardır. Bu işkence ve zulümlere duçar olanları ancak vahyi bilgi kurtarmış ve rahatlatmıştır. İnşirah suresindeki güçlüklerden sonra kolaylıkların olduğunun dile getirilmesi dünya hayatında mutlaka zorluk ve sıkıntıların olacağını ve bunların mutlaka bir gün sona ereceğini öğretmektedir.
Dünya hayatında her türlü sıkıntı ve ızdırabın olması mümkündür. Mü’minler için dünya hayatının en önemli yanı iman esaslarından ve ahirete bağlılıktan ayrılmamaktır. Geri kalan hayat geçici olup, zorluklar da aşılabilecek dünyevi engellerdir. Zorba ve despotlar dünyadaki makam ve mevkileri, silah ve maddi gücü ellerine geçirdikleri zaman artık dünyaya hükmetme imkanını yakalamış iken bu fırsatı kaçırmak istemediklerinden dolayı diğer insanların itiraz ve karşı gelmelerini engellemek için onları sosyal hayattan bertaraf ederek yönetimi sürekli olarak ellerinde tutmak isterler. Zulüm, varlığını sürdürürken mazlumların ahında boğulacağı günleri asla hatırlamak istemez. Ama buna karşılık mü’minler de bu zulmün behemahal sona ereceğine inanarak azimle, ısrarla ve hiç bir kınayıcı zalimin kınamasına da aldırış etmeden inançları uğruna yollarına devam ederler. Sabır onların kuşandıkları en güzel özelliktir.
İnsanoğlu dünya hayatında hayır ve şer, iyilik ve kötülük, rahatlık ve zorluk anları ile hayatını sürdürmektedir. Hayatın bu iniş ve çıkışlarında, imtihan ve sıkıntı günlerinde sabrı kuşanmaktan başka bir çıkış yolu yoktur. Yasaklara rağmen sabır ve Allah rızası için işkence ve ızdıraplara, adaletsizlik ve haksızlıklara tahammül etmek, zalimleri çileden çıkarır ve onları mağlubiyet gırdaplarına sürükler. Mü’min ve mazlumların karşılaştıkları bu musibetlere karşı sabrı kuşanmaları düşmanlarını her zaman rahatsız etmiş ve kendilerini ise güçlü kılmıştır. Bu sıkıntı ve yasakların bütün gücüyle devam ettiği sıralarda kişinin Allah’a gönlünü açması, O’na dua ile yaklaşmaya çalışması bu ızdırab dolu günleri geride bırakmanın önemli bir adımı ve ilacıdır.
İnşirah suresinin sıkıntı ve musibetlerden kurtuluşun ilk reçetesi olduğunu ifade ettik. Bu suredeki “inşirah-ı sadr, göğsün açılması ve rahatlatılması, ızdırap ve sıkıntılardan kurtulması bir sabır neticesindir” diye ifade edilmekte ve hayatta karşılaşılan zorluklardan sonra mutlaka bir kolaylık olduğu beyan buyurulmaktadır. Suredeki zorluk kelimesi iki kolaylık arasında görülmektedir. Bunun için de:
“Dünya hayatında bir ızdırap ve sıkıntı ile karşılaşırsan, Elem Neşrah suresini düşün, Orada zorluk iki kolaylık arasında yer almaktadır, Bunu düşünürken, sevin…” şeklinde Arapça bir beyit ile bu sözleri ifade etmeye çalışan şair, surede zorluklardan sonra mutlaka ferahlık ve kolaylık olduğunu müjdelemektedir.
Yine et-Talak suresi 2, 3 ve 7 Ayetlerde : “Allah zorluktan sonra bir kolaylık yaratır” şeklindeki ilahi mesajı ile ayrıca “Kim Allah’tan korkar ve ona gereği gibi itaat ederse, Allah ona mutlaka bir çıkış yolu ihsan eder, ızdıraplarından kurtulacağı yollar gösterir, düştüğü sıkıntı ve darlıklardan kurtarıp gördüğü zulümlerden dolayı içinde bulunduğu ızdıraplardan kurtarır,” mesajı da önemli bir müjdedir.
Sıkıntı anlarında hadiselere iman gözü ile yaklaşıp, Allah’a tevekkül edenler için Allah yeter. Şeytan ve yandaşları ile imanı zayıf kişiler bu ızdırap ve sıkıntı zamanlarında muzdarip insanı korkutmaya çalışırlar ama, Allah kuluna yardımcı ve ızdıraplarını giderici olarak gerçekten yeter değil midir? Dünya musibet ve sıkıntıları sırasında Allah’ı hatırlamayanın imanını gözden geçirmesi gerekmektedir. Aynı şekilde bu musibetleri gelip çattığı zaman Allah’ı hatırlayıp, musibetlerden kurtulunca Allah’ı unutanların, hakkı tanımaları ve salih amel işlemeleri için kendilerine verilen yetenekleri geçici dünyevi istek ve arzular uğruna feda edenlerin Allah’ın ayetlerinden gafil olan kimseler olduğu ifade buyurulmaktadır ( Yunus, 10/12).
Sıkıntı ve zorluklar ile karşılaşanların durumları, Allah’a olan iman ve güvenleri yine bu zorluklar anındaki tavırlarını cenab-ı Allah kitab-ı keriminde şöyle tasvir eder: “Sizleri karada ve denizde gezdiren O’dur. Gemilerde bulunduğunuz ve içindekileri alıp tatlı bir rüzgar ile akıp içinde ferahlık duyduğunuz sırada gemiye birden gelip çatan bir fırtına ve dört bir yandan gelen dalgalar ile karşılaşınca gemidekiler artık bitip yok olduklarını zannederler. Bu sıkıntı anında Allah’a samimiyetle bağlanıp dini ona halis kılarak sadece onun dinine islam’a sarılarak “Söz veriyoruz, şayet bu fırtınadan kurtulup karaya sağ-salim çıkacak olursak kesinlikle Allah’a şükreden ve O’na itaat edenlerden olacağız” derler. Sonra fırtına diner, Allah onları kurtardığında, karaya çıkar çıkmaz yeryüzünde haksız yere isyan ve bağyederler.” (Yunus, 10/ 22-23).
Ancak sıkıntı anında Allah’a dua ve niyazda bulunan, Allah’ın vahdaniyetine tüm kalbi ile iman eden kimsenin sıkıntılarının giderileceği de muhakkaktır (en-Neml, 27/62).
“Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin, benden isteyin size vereyim” (el-Mü’min, 40/60), Çünkü ben bana dua edenin duasını kabul eder, istediklerini veririm. Kullarım sana beni sorarlarsa, şüphesiz ben bana dua edene çok yakınım. Bana dua edince dua edenin duasını kabul ederim….” (el-Bakara, 2/186).
Ayrıca dünya hayatında Cenab-ı Allah, zaman zaman insanoğlunu biraz korku, biraz açlık, biraz mal ve candan eksiltmek, cana sıkıntı ve ızdırap vermek, mallardan da bir kısmını ellerinden almakla sınayacağını beyan buyurmuş ve başlarına bir musibet gelip de biz her şeyimizle Allah’a aidiz, onun emrinde ve itaatindeyiz, sonunda da O’na döneceğiz, deyip sabredenlere müjdeler vermiştir. İşte Allah bu gibi kimselere rahmetiyle muamele edip günahlarını bağışlar onlara güzel nimetler verir ve hidayete erdirir,(el-Bakara, 2/156).
Düşmanın kendilerine saldıracakları ve aleyhlerinde kuvvet hazırladıkları kendilerine haber verilen ve böyle bir saldırı ve düşmandan korkmaları söylenen Müslümanların Allah’a tevekkül ederek, böyle bir durumun imanlarını arttırdığını ve “Allah bize yeter O ne güzel bir vekildir” diyerek böyle bir saldırı ve düşmanlığa aldırış etmediklerini ifade edenler böyle bir musibet karşısında mü’min bir kitlenin takınması gereken tavrı takınır ve zorlukları aşarlar. Onlar Böylesi anlarda :” Ben halimi Allah’a havale ediyorum, Her halde Allah görür ve gözetir. İşte o zaman Allah düşmanlarının kurdukları tuzaklardan onları korur …” (el-Mü’min, 40/44-45) der ve bu ayetler gereğince Allah’a sığınırlar.
Hasan el-Basri’den nakledilen bir bilgiye göre Al-i İmran suresinin 146. Ayetinin sonu ile 147. Ayeti okuyan kimse her türlü bela ve musibet anında rahata ve gönül hoşnutluğuna kavuşur, sıkıntılarını unutur: “Allah sabredenleri sever, Başka bir söyledikleri söz yoktu, sadece Ya rab! Bize günahlarımızı ve işimizde taşkınlıklarımızı mağfiret et, düşman ve belalar karşısında ayaklarımızı sabit kıl, direnmemizde bize yardımcı ol ve kâfirlere karşı bizleri muvaffak eyle” diyorlardı.” Bu ayeti okuyup bela ve musibetlere sabredenleri Allah müjdeliyor.
Sabredin başörtüsü yasağı ve kat sayı zulmü bir gün sona erecektir. Bunlar devam etse bile Allah başka kapılar açacak ve zalimler farkında olmadan mazlumlar o kapılardan sızıp başka alanlarda nimet ve hizmetlere ulaşacaktır.