GÜNCEL YAZILAR

  • Dava Adamı Kimdir? / 31-12-2022

    Her davanın kendisine has özellikleri olduğu gibi o davanın mensuplarının ve erlerinin de kendilerine özgü özellikleri vardır. Bu özellikler, dava sahibinin nasıl olması gerektiğini bu davaya olan bağlılık ve inancını yansıtan ve diğer ideolojilerden farklılıklar arz eden özelliklerdir. İslam davasının müntesipleri Kur’an ve sünnetin ışığında bir düşünceye sahip olan kimseler olarak eşyanın güzellik ve noksanlıklarıyla ilgili sıfatlarını idrak eden ve bu çerçevede düşünen zihin yapılarına sahip olmalıdırlar. İlahî vahyin çerçevesinde hareket ederek, gökyüzüne öğrenci olup yer yüzünün öğretmeni olarak Cenab-ı Allah’ın verdiği akıl nimetini en iyi şekilde kullanan kimselerdir. İslam davasının mensubu olup, aklın kişiyi ilim ve irfana ulaştıran bilgi olduğunu düşünüp buna sahip olmayı hedeflemeleri de İslam davasına gönül verenlerin özelliklerindendir. Akıl, vahyin davranılması için kullanılan bir araçtır. Zira Hz. Peygamber (sav): “Akıldan daha yüce bir mahluk yaratılmamıştır, hiç kimse kendisini hidayete doğruluğa ve güzelliğe götüren ya da tehlikelerden koruyan akıldan daha mükemmel ve faziletli bir özelliğe sahip değildir,” buyurur.

    Bunu için de kişinin Allah’la ilişkilerinin, kişinin toplumla ilişkilerinin, kişinin diğer insanlarla olan ilişkilerinin, kadın erkek ilişkilerinin ferdin kendisiyle olan barışıklığının, yöneticilerle yönetilenlerin arasındaki ilişkilerin, müminin diğerleriyle olan ilişkilerinin, vahyin sınırları ve çerçevesinde olmasının bilinmesi ve buna göre hareket edilmesi dava sahibinin özelliklerindendir. Dolayısıyla vahye endeksli bir zihin, vahye endeksli bir düşünce, vahye endeksli bir yaşama biçimini tasvip etmek zorunda olan dava adamlarının genel özelliklerini şöyle sıralamamız mümkündür:

    Dava adamı güçlü bir imana sahip olmalıdır. Böyle bir kimsenin Allah’a iman ve güveni mükemmel olursa, tevhid inancı sağlam olursa, salih amellerle ahiretini süslerse iyi bir dava adamıdır, demektir. Dava adamı olduğunu hiçbir zaman zihninden çıkarmamalıdır. Bu anlayış ve yaklaşım kendisini ve çevresini kontrol altında hissetmesini sağlar. Sürekli bu anlayış ve düşünce ile yaşamalıdır. Bu düşünce onu her zaman davasına sahip çıkma hususunda güçlü ve zinde tutar.

    Dava adamı davasının hedeflerine ulaşması için çok büyük bir mücadele azmine sahip olmalıdır. Düşmanlarına, muhaliflerine ve önündeki engellere karşı bu mücadele azmini sürdürmesi halinde başarılı olur. Bu mücadele ve çalışma azmi onu her zaman başarıya götürür ve davasına hizmet ettirir.

    Dava adamı sabırlı ve kararlı olmalıdır, zira mücadelesinde ve hedeflerine doğru giderken direniş ve sabır göstermek zorundadır. Önüne engeller konacak, ayağına çelmeler takılacak, karşısına ahlaksızlar çıkacak, bunlara karşı da sabırla direniş göstermek mecburiyetindedir. Düşüncesinde ve çalışmalarında istikrarlı olmalıdır. Fikir sahibi bir insan olarak düşüncesinde zikzaklar çizmemelidir. Ancak zaman içinde içtihatları farklı olursa da asıl düşüncesinin temeli asla değişmemelidir. Zira iman ve amelde istikrar çok önemlidir. Namazlarına son derece ve titizlikle dikkat etmelidir; zira namaz onu hep müstakim ve istikrarlı kılacaktır. Namaz aynı zamanda ona sabrı öğretir. Günde beş defa Allah’ın huzuruna çıkan bir kimse disiplini ve istikrarı kesin olarak yakalar ve hayatının bir parçası hâline getirir. Böylelikle davaya olan bağlılığında ve sahip olduğu duruş ve düşüncesinde ısrarlı ve kararlı olur. Dava sahibi kimse yaptıklarından emin olup işlerinde ve verdiği kararlarda mütereddit olmaz, olmamalıdır.

    Dava adamı uyanık ve dikkatli olmalıdır. Dünya makam ve mevkilerine, nimetlerine ve zevklerine karşı dikkatli ve uyanık olmadığı zaman birilerinin onu yanlışlıklara ve yanlış yollara sürüklemesi her an mümkündür. Herkese karşı dikkatli ve mesafeli olmak zorundadır. Ama dost ve dava arkadaşlarına ise yakın ve samimi olmalıdır. Hesap içinde olmamalı ve arkadaşlarını yarı yolda bırakmamalıdır. Bazan en yakınındakilerden zarar görmesi mümkündür. Ama fütur etmemelidir.

    Dava adamı azimli olup yapmak istedikleri konusunda tabir caizse tuttuğunu koparmalıdır. Bir dava uğruna bir iş ve faaliyet yapması gereken hususlarda bu azimle, tuttuğunu koparan birisi olmadığı takdirde davaya hizmette eksiklikler bırakacak ve gerekeni yapamayacaktır. Dava adamı çalışkan ve hareketli olmak zorundadır. Bir taraftan iyi okumalı, kitaplarından uzak kalmamalı diğer taraftan da gerektiğinde toplumsal hareket ve eylemlerin içinde olmalıdır. Kısaca gerektiğinde kütüphanede, gerektiğinde de meydanlarda olmalıdır. Bunları uygularken denge kurmalı birini diğerinin aleyhinde bozmadan bütün davranış ve hareketlerini yaşama tarzını at başı götürmelidir. Aynı zamanda dava adamı tembel ve hantal olmamalı gerek davasında ve gerekse özel hayatında ve kişisel işlerinde atik ve çalışkan olmalıdır. Tembel ve durağan kişi dava adamı olamaz.

    Dava adamı başarılı olmak istiyorsa kesin olarak çok cesur olmalıdır. Korkak kişi dava sahibi olamaz. Cesur olan hayat sürer ve izzet içinde, korkaklar ise, zillet içinde yaşar ve asla ileriye bir adım atamazlar. Dava adamı cesurdur ama asla mütehevvir de değildir. Gereksiz ataklar da yapmaz, neticesiz işlerde de cesaret gösterisinde bulunmaz.  Tehevvür ve gereksiz ataklar davaya zarar verir. Her davranışı yerli yerinde olmalıdır.

    Dava adamı düşmanlarına karşı sert ve şiddetli dava arkadaşlarına karşı dürüst ve merhametli, birlikte yola çıktıklarına karşı şefkatli ve müsamahakâr olmalıdır. Yola çıktığı arkadaşlarını asla yolda bırakmamalı ve onları terk edip de yolda rastladıklarına kapılıp davası ile ilgisi olmayan kimseleri dost edinmemelidir.

    Dava adamı her konuda davası ve inancı için fedakâr olmalı, gerektiğinde malını, canını, vaktini ve sağlığını kısaca her şeyini bu dava uğruna vermeli her şeyini bu dava için harcamalıdır. Ve her şeyden evvel dava adamı dürüst olmalıdır. İşinde, davasında ve insanlarla olan ilişkilerinde dürüst olmalı, özellikle ümmetin malına karşı titiz ve hassas davranmalı, hakkı olmayan bir tek kuruşa bile tenezzül etmemelidir. Hakkı olmayan kazançlar ve ihaleler peşinde koşmamalı, dürüst bir tavır ve anlayışla çoluk çocuğunun rızkını sağlamalı, kendisinin ve aile fertlerinin kursağından haram olan, hakkı olmayan tek bir kırıntı geçirmemelidir. Haram ve helali titizlikle hassasiyetle ayırt etmeli, helali her zaman tercih etmelidir.

    Dava adamı üstlendiği davanın anlamını müdrik olarak misyonunu basit görmemelidir. Peygamberlerin yolunu sürdüren, Peygamberlere mirasçı olduğunun farkında olan bir şahsiyet olduğunu unutmamalıdır. Güçlü bir irade sahibi olmalıdır. Sıkıntı anlarında dayanma gücünü asla kaybetmemelidir. Bu davanın zorluğu öneminden kaynaklandığı için vahiy alan büyük şahsiyetler olan peygamberlerin davası olduğunu hiçbir zaman zihninden, aklından ve kalbinden çıkartmamalıdır.

    Bir dava adamının özelliklerini sıralarken ifade edeceğimiz çok hususun yanında her şeyden evvel onun bütün yönleri ile dürüst olması gerekmektedir. İşinde, davasında, mesleğinde timsal sayılabilecek kadar dürüstlük örneklikleri sergilemesi kaçınılmazdır. Gerçekten bir davaya inananlar ile dünya menfaatleri için Müslümanların arasına girip sefahat yayan müfsid ve çıkarcı kimselere dikkat etmek önemli bir ilkedir. "Aramızdaki sefihlerden dolayı bizi helak eder misin ya Rabbi" demek zorunda kalmaktan kendimizi sakındırmalıyız. Sefih ve helal-haram gözetmeyenlerin dava adamları arasına girip onları da bozmaları en çok korkulan hususlardandır. Gerçi davasına sadık mümin kimseleri hiç kimsenin ifsad edeceğini de asla kabul etmiyoruz. Ama sepetteki çürük yumurtaların diğerlerini de etkileyeceği muhakkaktır. İşte bunun için de dava adamı sahip olduğu ve üstlendiği dava misyonunu basit görmemeli ve ciddiyetle ona sahip çıkarak İslam'ın emrettiği ilkeleri yaşatmalıdır.

    Dava adamı davasını sürdürmek, onu başarıya taşımak ve insanlığa hizmet etmesi için bu davayı yaymak, güçlü bir iradeyi gerektirir. Dava adamı iradesine her zaman hâkim olup davaya zarar verecek hiçbir kötü davranışa ve dışarıdan gelebilecek saldırılara müsaade etmez. İşte bunları gerçekleştirirken de karşısına çıkabilecek her türlü sıkıntılara karşı mütehammil olmalıdır. Sıkıntıları ve zorlukları göğüslemek dava adamının görevi ve özelliklerindendir. Davasını sürdürürken karşısına çıkacak engellerden dolayı üzülüp fütur etmemeli, azimle yoluna devam etmelidir.

    Davanın ilahi vahye dayalı olması ve ulvi bir özellik taşımasından dolayı da dava adamı, hayatı ile davası arasında paralellikler arz edecek bir vakar ve ciddiyet içinde olmalıdır. İslam davası ciddiyetsiz davranışlara mütehammil değildir. Bu dava, vakur ve kararlı şahsiyetlerin omuzlayacağı bir davadır. "Dava adamı yürüdüğü yolda kararlı ve istikrarlı olmalıdır" derken bu davaya olan bağlılığı ile ilgili olarak hiçbir konuda geri adım atmamalıdır. Verdiği söz ve kararların arkasında durmalıdır.

    Dava adamı aziz olmalı kendisinin ve davasının izzetini hiçbir şeye feda etmemelidir. Her konuda afif ve aziz olmalı kimseye karşı eğilip bükülmemeli, İslam'ın geleceği için hiç kimsenin arzu ve isteklerini öne çıkarıp davayı ve akideyi zedeleyecek hiçbir davranışa girmemelidir.

    Dava adamının en önemli özelliklerinden birisi de kendisine, dostlarına, dava arkadaşlarına ve davaya karşı ahde vefadan taviz vermemesidir. Vefa, Müslüman’ın önemli özelliklerinden birisi olarak asla elden bırakılmamalı. Müslüman dava adamı her ne olursa olsun verdiği sözü mutlak surette yerine getirmeli, ahid ve söz vermek Müslüman için sıradan bir olay olmayıp davayı ayakta tutacak önemli unsurlardan birisidir.

    Davasına vereceği mesai konusunda geri durmamalı, hizmet etmeyi sevmeli, benimsemeli ve bundan zevk almalıdır. Dava adamı yaptığı her şeyi en mükemmel şekilde eksiksiz yapmaya çalışır. Bunu da önemli bir ilke ve görev kabul eder. Dava adamı bir mümin olarak cömert olmalı, zira iman ile cimrilik bir arada olamaz. Kendisine, aile fertlerine, dost ve dava arkadaşlarına karşı alabildiğince, israf ve riyaya girmeden cömert olmalıdır. Dava adamı yardım severdir, yardım etmeyi, başkalarına yardım için çırpınması her konuda yakın ve uzakta bulunan Müslüman kardeşlerinin yardımı için gayret etmesi onun için bir görev olmalıdır. Alan el değil, veren el olmalıdır. Ümmetin mazlumlarının yanında olması ve onlara her sahada ve her konuda yardımcı olması gerekir.

    Dava adamı mümin ve Müslüman kardeşlerine ve herkese karşı daima sevgi beslemeli, kardeşlerini kendisine tercih etmeli ve kendisinin ihtiyacı olsa bile onların ihtiyaçlarını öncelemelidir. Zira isâr, dava adamının en önemli vasfıdır. Dava sahibi kişi kardeşlerine her zaman güvenmeli ve onların da kendisine güvenmelerini sağlamalıdır. Karşıdakilere güven vermek son derece önemli bir davranış biçimi olduğu için bunun asla ihmal edilmemesi gerekmektedir.

    Dava adamı yaptığı her iş konusunda tek başına karar vermeden yakın arkadaşlarına danışarak istişarede bulunmalıdır. Bir sorun ile karşılaşırsa ani karar vermemelidir. Konunun önemine göre farklı kişi ve uzmanlara danışarak ve çözüm üreterek sorunları çözmeye çalışmalıdır. İhtilaf ve sıkıntı anlarında ilgililerle diyaloga girmeli ve sorunları kardeşler arasında büyütmekten kaçınmalıdır. Dava adamı sorunlar kendisine geldiğinde ve hakem rolü söz konusu olduğunda da kesinlikle adil davranmalı taraf tutmamalıdır.

    Dava adamı emri altındakilere karşı şefkat ve merhametle yaklaşmalı, hatalarını affetmeli ve onlara nasihat edici ve yol gösterici olmalıdır. Dava adamı her ne olursa olsun, Allah'a itaatten uzaklaşmamalı, Allah'a itaat ederek Allah'la arasını düzgün tutmalı ve ıslah etmelidir.

    Dava adamı her yerde ve her işte, her makam ve mevkide Allah'a bağlılığını sürdürür. Her an Allah'a itaatkârdır. Öncelikle onun bütün ilke ve ölçüleri İslam'dır, İslam'dan asla taviz vermeden yoluna devam eder ve Allah'a karşı sadakatini bozmaz. Dava adamının bütün gayreti, İslam'ı ve İslam'ın güzelliklerini, imanın verdiği huzur ve zevki, İslam'ın her konudaki mükemmelliğini, ilahi olduğunu diğer insanlara anlatmaktır.  İnsanların geneline öğüt ve nasihatle onları doğrulara yönetmesi onun görevi olmalıdır. Bundan asla geri durmamalı, Müslümanlara hatırlatmalarda bulunma ve onların da bu davaya katkılarının olması gerektiğini hep anlatıp durmak zorunda olduğunu hissetmelidir. Peygamberler Cenab-ı Allah’tan aldıkları vahyi bize ulaştırmakla görevli oldukları gibi biz de bu bilgileri diğer insanlara anlatmaktan sorumluyuz. İşte bunun için dava adamı bildiklerini hep başkasına öğretme heyecanı duymalı, hayatı boyunca öğretici rolü üstlenmeli ve sürekli öğretmen olduğunu asla unutmamalıdır. Özellikle kız çocuklarının okuması ve üst düzeyde bir öğrenime ulaşmaları için onları hep teşvik etmelidir. Zira annenin ıslahı ümmetin ıslahı demektir.  Anne ıslah olursa bütün ümmet huzura kavuşur. Aile mutlu, yeni nesiller de güçlü olurlar.

    İnsan hâli olarak dava adamı bir hata işlediği zaman hatasını kabul etmeli, hatta hatasını kabul ederken kendi kendisini de hesaba çekmeli. Nefsi ile sürekli mücadele etmeli, onu nefsi değil, davası yönlendirmelidir. Dava adamı arkadaşlarının kıymetini her zaman bilmeli ve takdir etmelidir. Arkadaşları ile olan ilişkilerini her zaman dostane bir üslupla korumalıdır.

    Dava adamı sürekli okumaya önem vermeli, bilgisini yenilemeli kendi çalışma alanı ile ilgili araştırmalarını aksatmamalı, hep yeniliklerle kendisini geliştirmelidir. Dava adamının en önemli ilkesi, kendi çocuklarını da kendisi gibi dava adamı yetiştirmek ve onların da bütün bu özelliklere sahip olmaları için gerekli eğitimi vermek veya buna zemin hazırlamak olmalıdır. Dava adamı edep ve haya timsali olarak tanınmalı ve bu duruşunu her zaman sergilemelidir.

    Dava adamı hiç kimseye müdahene (yağcılık-tabasbus) yapmamalıdır. Herkese karşı açık sözlü olmalı, içinden geldiği gibi konuşmalı, kimseye asla eğilmemeli, yeri geldiği zaman sözünü esirgemeden lafı gediğine oturtmalıdır. Ama diğer taraftan da aynı zamanda dava adamı müsamahakâr ve affedici olmalı, asla kin gütmemeli, içinde kinini yaşatmamalıdır. Kin, hırs ve cimrilik imanla bir arada olamaz ve bunlar Müslüman’a asla yakışmaz özellikle dava adamına hiç yakışmamaktadır.

    Dava adamı amirlerine ve üst yöneticilere karşı dürüst olmalı ve onları asla aldatmamalı, yanlış yönlendirmemeli ve onlara yanlış ve eksik bilgiler vererek zor durumda bırakmamalıdır. Dava adamı olayları asla çarpıtmaz her şeyi doğru görür ve doğru aktarır. Yanlış yorumlara sebep olmaz.

    Bugün de Nefis Muhasebesi yapmalıyız.

    Yıllardır içinde bulunduğumuz ortamın, yaşadığımız problemlerin ve gördüğümüz eksiklik ve dedikodu ortamlarının verdiği sıkıntılarla hep boğuşup durduk. Bunları zaman zaman azalttık ve geçici de olsa gençliği doğrulara yönlendirebildik. Ancak dünya nimetleri içine gömülenlerimiz, sınıf atlayarak farklı bir hayat tarzına bürünenlerimiz oldu. Dindar ama seküler bir hayat tarzı içinde yaşayanların oturduğu sitelere yerleşenlerimiz çok farklı bir hayat tarzını benimsemiş ve bunların çoğu, İslam davasını sadece namaz kılmaktan ibaret saymışlardır. Namazın çok büyük bir ölçü olduğunu her zaman ifade etmemize rağmen aramızdan bazıları, namaz dışında kalan diğer bütün hassasiyetlerini, eski yaşadıkları mütedeyyin ve takvalılarla meskûn mahallerinde bırakıp hatta unutup bu lüks sitelere taşınıp gittiler.

    Kemal, Allah’a mahsustur ve üstün takva da herkeste aranmamalıdır. Bunun farkındayız, ama 70’li ve 80’li yıllardaki duruşumuz, birbirimize bakışımız ve beslediğimiz kardeşlik sevgileri çok daha güzel değil miydi? Lütfen kendi kendimize soralım. Hz. Ömer Irak ve Suriye bölgelerinin fethinden sonra Medine’ye ulaşan büyük ganimetleri görünce ağlamaya başlamış ve sebebini soranlara şöyle demişti: “Bu malların bizi birbirimize düşürmesinden ve dünyevileştirmesinden korkuyorum.” Acaba bazılarımız bu ganimetlerin peşine düşüp de Uhud’da Ayneyn Tepesi’ni mi terk ettik. Yoksa zenginleşince İslam davasına ihtiyacımız mı kalmadı veya İslam’ı sadece bir iki ibadetten ibaret zannedip yanlışlıklara doğru mu sürükleniyoruz. Neler oluyor bize? O eski fedakârlıklarımızı, diğerkâm özelliklerimizi 80’li ve 90’lı yıllarda mı bıraktık. Akıncılar ve MTTB ruhunu mu kaybettik? Kardeşlik duygularımız ve birbirimize olan bağlılıklarımız ve kardeşçe yaklaşımlarımız nerelere uçtu gitti? Davayı hep beraber üstlendiğimiz ve bunun mücadelesini birlikte verdiğimiz günler nerelerde kaldı. Birimiz evini bir evden diğer eve taşırken hamal tutmazdı, hep beraber koşup eşyayı kamyona yükler biz taşırdık. Birimizin çocuğu hasta olduğu zaman hep beraber seferber olurduk. Şimdi bunlar var mı?  Birimiz evini taşımak isterse gidip hamallık yapar mıyız? Eskiden olduğu gibi birimiz evini boya badana yaparken hiç işçi tutmazdı, gider beraber boyardık ve ardından beraber temizlerdik! Birimiz maddi sıkıntıya düştüğü zaman onun yanında soluğu alan Ebu Bekir misali arkadaşlarımız vardı…Şimdi bunlara ihtiyaç kalmadı denilebilir, tamam da! Birbirimize karşı olan kardeşlik duygularımıza ne oldu? Ülke yönetimini ve özellikle 1994 yılından sonra belediyelerde başlayan iktidarımız ve son yıllardaki refah düzeyimiz bizi değiştirip bozdu mu? Bunu hiç düşündük mü?

    Dava adamları olarak kendimize gelmemiz ve toparlanmamız gerekir. Yeniden MTTB ve Akıncılardaki samimiyet ve fedakârlığa sarılmamız, 90’lı yıllardaki duruşumuzu, dava adamlılığımızı yeniden kuşanmamız ve İslam’ı yeniden kucaklamamız gerekiyor. Ümmet bilincini yeniden kuşanmak zorundayız. Başka çaremiz ve çıkar yolumuz yoktur. Haydi hep birlikte bunu düşünüp savrulmaların önüne geçelim. Önümüzdeki yeni 100 yılda daha dinç ve daha diri daha çok dava adamı olalım. Bunu yapabiliriz arkadaşlar.

TV PROGRAMLARI

  • İSLAM TIP TARİHİ DERSLERİ
  • Filistin davası ve Türkiye'nin rolü
  • Rektörlerden Darbeci Baskısı
  • Ahmet Ağırakça
  • KURAN'DA MÜSLÜMAN ŞAHSİYETİ
  • Filistin Bizim İçin Ne İfade Ediyor?
  • Seyyid Kutup / Fizilal'il Kur'an 03/03
  • Her Müslüman Bir Dava Adamıdır