Fikriyat Yazıları
-
Zorluklara Karşı Direniş ve Sabır (II) / 22-06-2017
Dünya hayatında her türlü sıkıntı ve ızdırabın olması mümkündür. Mü'minler için dünya hayatının en önemli yanı iman esaslarından ve ahirete bağlılıktan ayrılmamaktır. Geri kalan hayat geçici olup, zorluklar da aşılabilecek dünyevi engellerdir. Zorba ve despotlar dünyadaki makam ve mevkileri, silah ve maddi gücü ellerine geçirdikleri zaman artık dünyaya hükmetme imkânını yakalamış iken bu fırsatı kaçırmak istemediklerinden dolayı diğer insanların itiraz ve karşı gelmelerini engellemek için onları sosyal ve siyasi hayattan bertaraf ederek yönetimi sürekli olarak ellerinde tutmak isterler. Dünya hâkimiyetini başkasına kaptırmak veya başkasıyla paylaşmak istemezler. Zulüm ve zalimler varlığını sürdürürken mazlumların ahından boğulacağı günleri asla hatırlamak istemezler. Ama buna karşılık mü'minler de bu zulmün behemehâl sona ereceğine inanarak azimle, ısrarla ve hiç bir kınayıcı zalimin kınamasına da aldırış etmeden inançları uğruna yollarına devam ederler. Sabır onların kuşandıkları en güzel özelliktir. Bu bir muhasebe ve mücadeledir. Mazlumlar hesap sormaya çalışırken zalimler de iktidarı elden bırakmak istemezler. Müslümanların hukuku yüz yıldır çiğnenirken bu gün en azından gâsıplara hesap sorma ve onlara karşı direnmeye çalışmaktadırlar.
İnsanoğlu dünya hayatında hayır ve şer, iyilik ve kötülük, rahatlık ve zorluk anları ile hayatını sürdürmektedir. Hayatın bu iniş ve çıkışlarında, imtihan ve sıkıntı günlerinde sabrı kuşanmaktan başka bir çıkış yolu yoktur. Yasaklara rağmen sabır ve Allah rızası için işkence ve ızdıraplara, adaletsizlik ve haksızlıklara tahammül etmek, zalimleri çileden çıkarır ve onları mağlubiyet girdaplarına sürükler. Mü'min ve mazlumların karşılaştıkları bu musibetlere karşı sabrı kuşanmaları düşmanlarını her zaman rahatsız etmiş ve kendilerini ise güçlü kılmıştır. Bu baskı ve yasakların bütün gücüyle devam ettiği sıralarda kişinin Allah'a gönlünü açması, O'na dua ile yaklaşmaya çalışması bu ızdırab dolu günleri geride bırakmanın önemli bir adımı ve ilacıdır.
İnşirah suresinin sıkıntı ve musibetlerden kurtuluşun ilk reçetesi olduğunu bir önceki yazımızda ifade ettik. Bu suredeki "inşirah-ı sadr, göğsün açılması ve rahatlatılması, ızdırap ve sıkıntılardan kurtulması bir sabır neticesindir" diye ifade edilmekte ve hayatta karşılaşılan zorluklardan sonra mutlaka bir kolaylık olduğu beyan buyurulmaktadır. Suredeki zorluk kelimesi iki kolaylık arasında görülmektedir. Bunun için de:
"Dünya hayatında bir ızdırap ve sıkıntı ile karşılaşırsan, Elem Neşrah suresini düşün, Orada zorluk iki kolaylık arasında yer almaktadır, Bunu düşünürken, sevin…" şeklinde Arapça bir beyit ile bu sözleri ifade etmeye çalışan şair, surede zorluklardan sonra mutlaka ferahlık ve kolaylık olduğunu müjdelemektedir.
Yine et-Talak suresi 2, 3 ve 7. Ayetlerinde : "Allah zorluktan sonra bir kolaylık yaratır" şeklindeki ilahi mesajı ile ayrıca "Kim Allah'tan korkar ve ona gereği gibi itaat ederse, Allah ona mutlaka bir çıkış yolu ihsan eder, ızdıraplarından kurtulacağı yollar gösterir, düştüğü sıkıntı ve darlıklardan kurtarıp gördüğü zulümlerden dolayı içinde bulunduğu ızdıraplardan kurtarır," mesajı da önemli bir müjdedir.
Sıkıntı anlarında hadiselere iman gözü ile yaklaşıp, Allah'a tevekkül edenler için Allah yeter. Şeytan ve yandaşları ile imanı zayıf kişiler bu ızdırap ve sıkıntı zamanlarında muzdarip insanı korkutmaya çalışırlar ama, Allah kuluna yardımcı ve ızdıraplarını giderici olarak gerçekten yeter değil midir? Dünya musibet ve sıkıntıları sırasında Allah'ı hatırlamayanın imanını gözden geçirmesi gerekmektedir. Aynı şekilde bu musibetler gelip çattığı zaman Allah'ı hatırlayıp, musibetlerden kurtulunca Allah'ı unutanların, hakkı tanımaları ve salih amel işlemeleri için kendilerine verilen yetenekleri geçici dünyevi istek ve arzular uğruna feda edenlerin Allah'ın ayetlerinden gâfil olan kimseler olduğu ifade buyurulmaktadır, (Yunus, 10/12).
Ayrıca dünya hayatında Cenab-ı Allah, zaman zaman insanoğlunu biraz korku, biraz açlık, biraz mal ve candan eksiltmek, cana sıkıntı ve ızdırap vermek, mallardan da bir kısmını ellerinden almakla sınayacağını beyan buyurmuş ve "başlarına bir musibet gelip de biz her şeyimizle Allah'a aidiz, onun emrinde ve itaatindeyiz, sonunda da O'na döneceğiz, deyip sabredenlere müjdeler vermiştir. İşte Allah bu gibi kimselere rahmetiyle muamele edip günahlarını bağışlar onlara güzel nimetler verir ve hidayete erdirir," (el-Bakara, 2/156).
Düşmanın kendilerine saldıracakları ve aleyhlerinde kuvvet hazırladıkları kendilerine haber verilen ve böyle bir saldırı ve düşmandan korkmaları istenen Müslümanların Allah'a tevekkül ederek, böyle bir durumun imanlarını arttırdığını ve "Allah bize yeter O ne güzel bir vekildir" diyerek böyle bir saldırı ve düşmanlığa aldırış etmediklerini ifade edenler, böyle bir musibet karşısında mü'min bir kitlenin takınması gereken tavrı takınır ve zorlukları aşarlar. Onlar Böylesi anlarda : "Ben halimi Allah'a havale ediyorum, Her halde Allah görür ve gözetir. İşte o zaman Allah düşmanlarının kurdukları tuzaklardan onları korur …" (el-Mü'min, 40/44-45) der ve bu ayetler gereğince Allah'a sığınırlar.
Hasan el-Basri'den nakledilen bir bilgiye göre Al-i İmran suresinin 146. Ayetinin sonu ile 147. Ayeti okuyan kimse her türlü bela ve musibet anında rahata ve gönül hoşnutluğuna kavuşur, sıkıntılarını unutur: "Allah sabredenleri sever, Başka bir söyledikleri söz yoktu, sadece Ya rab! Bize günahlarımızı ve işimizde taşkınlıklarımızı mağfiret et, düşman ve belalar karşısında ayaklarımızı sabit kıl, direnmemizde bize yardımcı ol ve kâfirlere karşı bizleri muvaffak eyle" diyorlardı." Bu ayeti okuyup bela ve musibetlere sabredenleri Allah müjdeliyor.