Fikriyat Yazıları
-
Zor Günlerin Hikmetle Yöneltilmesi / 07-06-2017
Milletlerin Tarihinde bazen çok sıkıntılı bazen de çok rahat dönemler yaşanır. Rahat dönemlerde bazen hızlı kalkınmalar ve bayındırlık faaliyetleri ile saray eğlenceleri yaşanırken bazen de ortama hamaset veya rehavetler hâkim olur. Hz. Peygamber Kureyş ile olan sıkıntılarının yaşandığı Uhud ve Hendek savaşları dönemlerinde civarda bulunan küçük müşrik kabilelerin saldırılarına pek aldırış etmez, verdikleri zararlara rağmen bunlarla hesaplaşmalarını rahat dönemlere ertelerdi. Bu bir siyaset tarzı olarak alınırsa genellikle büyük ve saldırgan düşmana karşı daha tedbirli olma yolunu açar.
Bugünlerde bölgemiz alabildiğine karışmaya yüz tutmuş durumda olup büyük aktörlerin daha çok etkin olmaya kalkıştığı zor günler yaşıyoruz. Birinci dünya savaşı öncesinde gayet diri ve güçlü olmasına rağmen "hasta adam" diye nitelendirdikleri Osmanlı Devletini sahip olduğu yeraltı zenginliklerinden dolayı işgal etmenin hile ve tuzaklarını kurdular. Hz. Peygamber'in düşmanlarına karşı nasıl önlemler aldığını ve yüz yıl önce Osmanlı Devleti etrafında emperyalistlerin düşünceleri ile ilgili olup bitenleri iyi okursak bugünkü karmakarışık dönemden de rahat ve çok büyük yara almadan çıkmamız mümkündür. Tarihte devletlerin hangi girdaplara sokulduğunu okuduğumuz onlarca büyük küçük devletlerin tarihlerinden anlayabiliyoruz. Muaviye gibi kurnaz bir yöneticinin, Hz. Ali gibi güçlü bir ilim adamına karşı tuzaklarla galip gelmesinin arkasında eski Sebe ve Himyeri devletleri hükümdarlarının hayat hikâyelerini sürekli okuması veya birilerine okutarak dinlemesi yatmaktaydı. Muaviye'nin ve Endülüs emiri III. Abdurrahman'ın başarıları tarih okumaları yapmalarına borçluydular. Tarihteki her bir tecrübe bulunduğumuz döneme ışık tutacak özelliklere sahiptir. Onun için yakın tarihimizin yüz yıl öncesinde Osmanlı Devletinin savaşa sokularak çökertilmesi olayını iyi okumak gerektiğine inanıyoruz.
Yönetimlerin güçlü görünmesi ve iyi bir öz güvene sahip olması çok güzel ve takdire şayandır. Ancak öz güvenin de bazen kişiyi hızlı karar vermeye sürüklediğini ve hızlı kararların da, her zaman olmasa bile, sıkıntılara yol açtığını da unutmamalıyız. Tarih ibretlerle doludur. Tarihi bilmek başarının en önemli mesafesinin katedilmesi demektir. Tarih tekerrür etmez ama tekrarlanır, tekrar tekrar yaşanabilir. Bazen Devlet yönetiminde çok düşünüp az karar vermek her zaman isabetli sonuçlara ulaştırmıştır. Bazen de küçük hesaplar büyük kayıplara neden olabilir. Hikmetle hareket etmek bazen merhamet, şefkat ve vefa gibi duyguları ertelemeyi gerektirir. Bazen çok ani karar vermek gereken acil anlar yaşanır ki karar verildikten sonra sonuç Allah'ın takdirine bırakılır. Ama puslu havalarda en çok dikkat edilmesi gerekenler samimi dost gibi görünenlerdir. Bu gibi anlarda yani karışık ve puslu havaların estiği günlerde dost gibi gözüken tilkiler vardır. Önde gözükmez dost gibi davranır fakat avını kapacak anlar bekler.
Bugünlerde en çok fırsat kollayan hiç ortalıkta görünmeyen siyasete müdahil bile olmadığını gösteren perde arkasındaki İngiltere'nin yüz yıl öncesindeki emellerini hatırlayarak çizeceği yol haritalarını bilmek gerekir. Britanya aklının ve taktiğinin son dönemlerdeki en büyük emeli İran'ı Sünnî dünya ile kapıştırmaktır. Katar'ı bahane ederek İran ile Suudileri ve diğer Arapların minik kafalı devletlerini karşı karşıya getirme planı İngiltere'nin, bu taktikleri infaz görevi ise ABD'nindir.
2013 te DAİŞ'in İngiltere'nin oyuncağı olduğunu ve görevi bir müddet sonra sona erince kendiliğinden "buharlaşıp" gideceğini ve sahadan çekileceğini bir TV programında söylediğimiz zaman siyaset dünyasından ilim ve akademya dünyasına kadar herkes aklı sıra bizimle dalga geçmeye kalkışmıştı. Bugün her şey ortada…Daiş İngiltere, ABD ve İran'ın emri ile Rakka ve Musul'a girdi. Şimdi de aynı aktörlerin emriyle yavaş yavaş çekilip bölgeyi yeni piyonlara teslim etmeye hazırlanıyorlar. On yıl önce de Fetöcülere fazla güvenilmemesini, bunların büyük hesaplar içinde olduklarını hükümetin koynuna bir yılan aldığını söylediğimizde 25 yıl önceki reflekslerle radikalliğimiz bahane edilerek fetöcüler savunuldu. "Gezi parkı olaylarında fetö kokusu var polislere dikkat edilmeli" dediğimizde de "hayalperestlikle" suçlanmıştık.
Tarih okumaları yapmak ve yapmamak arasındaki fark bu şekilde kendiliğinde ortaya çıkıyor. Tarihten gelen bilgi ve bilinen olaylar çerçevesinde duygusallığı ve bazı gereksiz kaygıları bir tarafa bırakıp hikmetle hareket etmek bu olmalıdır. Tarihte yaşanan siyasi olaylar, vezirler ve emirler arasındaki ilişkiler, saray hayatları ve saraylara sızan casuslar tarih boyunca eksik olmamıştır. Siyasi evlilikler, ekonomik kaygılar ve hesaplar üzerine kurulan her türlü dostluk ve ilişkilerin sonradan kötü sonuçlar vereceği muhakkaktır. Yönetim çevrelerinde ve özellikle saray çevrelerinde yalnız Emevîler, Abbasiler, Selçuklular, Endülüs ve Osmanlı yönetimleri çevresinde değil, bütün irili ufaklı devletlerde yönetimleri kuşatmaya çalışan yabancılar, dış güçler ve casuslar, özellikle tüccar kılıklı ajanlar dost postuyla içeriye çabuk sızarlar. Tarihi bilgilerimize dayanarak ifade edelim ki bu gibi çevreler dikkatle incelenmeli ve dost görünümlü düşmanlara, fitne kaynatmak isteyenlere dikkatle ve hikmetle yaklaşmalı. Hiçbir dünyevi kaygı duymadan, hiçbir dünyevi beklenti içinde olmadan samimi temennilerle ilim ehlinin ümeraya arzı mahiyetinde söyleyeceklerimiz "her konuda hikmetle davranılması ve en yakınındakilere bile dikkat edilmesidir". Şüphe ilmin ilk adımıdır. Şüphe bilgiye ulaşmanın en sahih usulüdür. Şüphe kötülükleri önlemenin ilk tedbiridir. Şüphe zihni bulandırmaz bilakis algıyı uyanık tutar. Algı intibah içinde olursa maiyettekileri kontrol ve idare etmek daha da kolaylaşır. Devlet ve bürokrasiyi yönetmek bu yaklaşımlarla yöneticiyi başarıya götürür.