Fikriyat Yazıları
-
Sühreverdi’ye ve Katline Nasıl Bakmalı? - II / 24-03-2018
Bir önceki yazımızın devamıdır.
Bugünkü ortamları paylaşanlar olarak, bu konularda farklı ekollerle beslendiğimiz için olaya değişik şekillerde ve değişik zaviyelerden bakmış olabiliriz. Ama özellikle Beyazid-ı Bistami ve Hallac-ı Mansur gibi sufilerden tasavvuf hakkındaki düşünceleri ile Karmatiler'deki imamet ve kutub kavramları ve yeni Pisagorcu ve sabiilerin yıldızlara yaptıkları dua ve münacâtlar kadim Gnostik unsuru işraki düşünce ile harmanlayan bu kadar düşünceyi bir araya getirdiğinde bunun şikayet edilmesinden "bu adam dinden çıkmıştır" diye onun ölümüne sebep olacak bir düşünceyi de belki yeniden gözden geçirmemiz gerektiğine inanıyorum.
Sühreverdî'nin katledilme sebebi üzerinde dururken belki bu düşünceleri de göz önünde bulundurmamız gerekmektedir. Aslında vahyin kontrol ettiği bir akıl ve bilginin doğrudan içe doğması, iç aydınlanma keşf ve zevke yani manevi tecrübeye dayanan bilgi harmanlandığı zaman vahye aykırı olmayacak sahih naslara uygunluk arz edecek gerçek anlamda İslami ruh ve inanca ulaşılabilir. Burada imanı zedeleyecek ve inanç açısından da sakınca teşkil edebilecek bir durum söz konusu değildir. Hatta bu yaklaşım bir sakınca da oluşturmaz.
Ancak bu yaklaşımı bir tarafa bırakıp, "vahdet-i vücud" ve "ene'l-hak" düşüncesiyle "Tanrı kainatı yaratıp köşesine çekildi, teferruat ile uğraşmaz" anlayışı laik düşünceye temel teşkil eden bir anlayış olarak görmemiz gerektiği gibi tevhid inancını sarsan bir düşünceye de rast gelmek mümkündür. Bu düşünceye sahip olan Aristo ile meşşai filozofların düşünceleri ve Karmati düşüncesi yeni Pisagorcu ve sabiilerin kadim helvetik ve Gnostatik kültürü, hatta daha uzun zaman uğraşıp da çözemediği bilgi problemini rüyasında imdadına yetişen Aristo'nun yardımı ile çözdüğü rüya ile ve kendisinin el-melekut ile desteklenmiş bir ruh ile olmak, diğer taraftan nübüvvetin "vehbi değil Kesbi/müktesep olduğu anlayış ve inancını" harmanladığımızda böyle bir inançta sakıncalar olduğu muhakkaktır. Acaba "teosofik ve helvetik bir ilahiyat hedefini taşıyan bu cins kafa, müthiş bir zeka ve bir büyük zihin sahibi olan Sühreverdi'nin katledilerek heder edilmesi bu farklı yorumların birbirine eklenmesiyle karmaşık bir düşüncenin ortaya çıkmasına sebeb olması mı etkili olmuştur" diye düşünmek gerektiği kanaatindeyim.
**** ****
Şahabuddin Sühreverdi İran'dan gelip Biladu'ş-Şama doğru giderken uğradığı Mardin'de felsefe ve tıp ilmini tahsil ettiği hocası Fahruddin el-Mardinî el-Ensari ile olan dostluğu, görüşmeleri esnasında ondan aldığı ilham ile düşüncesinin gelişmesinde rolü olduğunu, ifade edersek bu şehrin bilim adamlarının tarihin derinliklerinde ilim hayatına olan aşinalığını da görebiliyoruz. Hatta Fahruddin el-Mardinî'nin Sühreverdî hakkında: "parlak zekaya sahip birisi ama cüretkar ve tedbirsizce davranışları ölümüne sebep olabilir" şeklinde ifade ettiği sözü kuvvetli bir Mardin feraseti sonucudur, dersem mübalağalı bir yaklaşım olarak görülmemelidir. Nitekim Seyfettin el-Amidî de Sühreverdî için söylediği sözler Fahreddin el-Mardinî'yi desteklemektedir. O da Sühreverdî için: "bilgisi çok, aklı az bir kişi" demiştir. Bazen insanoğlunun Hırs ve dünyevi arzuları aklının önüne geçer. Bu gerçekten dikkat edilmesi gereken hepimiz ile ilgili bir husustur. Hırs ve dünyevi istekler asla aklın önüne geçmemeli diye düşünüyorum. Bunu körükleyen bazı duyguların da insanın içinden kamçılanarak dışarıya zuhur etmesi halinde ise, insanın izzetini yok eder. Diğer taraftan herkesin bilgi birikimi sahip olduğu düşünce, ekollere göre farklı şekillenebilir. Ama ne olursa olsun düşünen bir şahsiyeti ortadan kaldırmak gerçekten İslam ilim dünyası için büyük bir kayıp olmuştur.
Benim Salahaddin el-Eyyubî'yi çok sevdiğimi bilenler çoktur. "Salahaddin el-Eyyubî ve Kudüs'ün Yeniden Fethi"adını taşıyan bir çalışmamızın da olduğu, yıllardan beri Kudüs ve Filistin'le ilgili düşüncelerimle Salahaddin'i hep öne çıkardığımı dostlarımız bilmektedir. Ama gerçekten de bunun yanında böyle bir şahsiyetin de katledilmesi İslam Bilim Tarihi açısından belki bir ibret, belki de bir kayıp olmuştur. Bir kişinin toplumda genel bir zarara sebep olması halinde ise hukukun üstünlüğü söz konusu olup, "şeriatın kestiği parmak acımaz" söylemini dile getirirsek kimse bizi kınamamalı. Bu da bizim yaklaşımımız ve yorumumuz olsun.
*** ***
Bu ekolün daha detaylı bir şekilde ele alınması ve anlaşılması Sühreverdi'nin ve şarihlerinin özellikle Şemseddin Şehrezuri ve Kutbeddin Şirazi, İbn Kemmune'nin ve onlardan sonra gelenlerin bir Giyaseddin Teştekî'nin Celaleddin Devvani, Molla Sadra'nın ve Hasan el-Turdi'nin düşüncelerinin irdelenmesi son derece önemlidir.