Fikriyat Yazıları

  • Salahaddin Eyyubi'nin Kudüs'ü Fetih Yıl Dönümü (II) / 09-10-2017

    Bir önceki yazımızda: "Ben Kudüs için ne yapabilirim?" diye sormuş orada kalmıştık:

    Kudüs'ün işgal altında olması bütün bir ümmeti sorumlu konumda tutmaktadır. Herkes bu durum karşısında bir sorumluluk taşıyor ve kendi kendisine bir konum biçmeyi de görev kabul etmek zorundadır. Zira ümmetin ilk kıblesi haçlıların işgali altında inlerken işte ilk işgalden sonra da; "Ben Kudüs için ne yapabilirim" sorusunu hep kendi kendisine soran ümmetin ferdleri bazen bu cevabı yine kendileri buluyorlardı.

    Haçlı işgalinin sürdüğü o elim dönemde Atabeklerden Nureddin Mahmud Zengi zamanında yaşayan Halepli bir marangoz bu soruyu kendi kendine sorunca cevabını yine kendi mesleği ve imkânları içinde bulmuştu. Bir marangoz Kudüs'ü nasıl kurtarır veya oturduğu Halep'teki dükkânından bu şehrin işgalden kurtulması için ne yapabilirdi? Savaşa mı gitmesi gerekir, belki yaşı müsait değildi. Belki çoluk çocuğunu emanet edeceği kimse yoktu. Ama "Ben Kudüs için ne yapabilirim" sorusunu da zihninden asla eksik etmezdi. Bir marangoz Kudüs için ne yapabilir diye sürekli düşünürken zihni Kudüs'ün fethi ile meşgul olduğundan hatırına hemen bir görev gelir. Benim de görevim budur der: "Ben bir marangozum, yarın Allah'ın izniyle Kudüs fethedilecek ve ilk kıblemiz Mescid-i Aksa özgürlüğüne kavuşacaktır. Ama ne yazık ki zalim haçlılar bu mescidin minberini yok etmişlerdir. O halde ben de bu yüce mescide güzel bir minber yapabilirim. Bir marangoz olarak benim de bu şehre katkım bu olabilir." Bir mü'minin düşüncesi, bir Müslüman'ın zihni budur. Her insanın kendi çapında kendi imkânlarıyla yapabilecekleri vardır. Önemli olan neyi yapabileceğini düşünmektir. Minberi aylar süren bir gayret sonucunda yapar bitirir ve dükkânının bir kenarına koyar. Ben hayatta iken Kudüs işgalden kurtulur ve Mescid-i Aksa özgürlüğüne kavuşursa kendi ellerimle bu minberi götürür yerine yerleştiririm, yok eğer ben o fetih günlerinde hayatta olmaz isem, Müslümanlar bu minberi o mübarek şehri fethedecek olan kumandana teslim etsin ve Mescitteki yerine yerleştirilsin. Bu minber yıllarca o marangozun dükkânında bekler. Sonra Kudüs Salahaddin tarafından fethedilince olayı bilen bu büyük kumandan derhal Halep'e bir heyet gönderip minberi Kudüs'e getirtir ve yerine yerleştirir.

    Minber 26 Receb 583 /1187 tarihinden 21 Ağustos 1969 tarihine kadar tam 782 yıl yerinde kaldı. Ancak Mescid-i Aksa Siyonist işgalin fanatikleri tarafından yakılınca sadece birkaç parçası elde kalır. Bu gün bu parçalara bakılarak minber yeniden Türkiye'de yapıldı ve yerine ulaştırıldı. Minber burada yapıldığına göre yeni Fatihini de buradan bekler.

    Ama ne yazık ki maalesef bu gün Kudüs hâlâ işgal altındadır ve hem de altmış yıldan beri süren bir Siyonist işgal… Irkçı, zorba, faşist ve batının desteğini arkasına almış, alabildiğine şımarık ve küstahça tavrıyla insafsızca zulmüne devam eden Yahudi işgali… Ve bunun karşısında büyük bir İslam dünyası, eli kolu bağlı olarak duruyor. Bu toprakları 7 Haziran 1967 tarihinde kaybettiğimizde Filistin ile ilgili böyle bir direniş ve bilinç var olmadığı gibi o günün İslam dünyasının başında bulunanlar da daha çok ABD ile Avrupa'ya bağımlı yönetimlerdi. Bugün oluşan İslami hareket ve İslami bilinç yönetim kadroları üzerinde belli ölçüde de olsa bir etki yapmış ve genel halk kitlesinde önemli bir düzeyde bir Filistin'i dava edinme bilinci ortaya çıkarmıştır. Bu bilinç ile Halepli marangozun sahip olduğu bilinç hemen hemen aynı ortak paydaların bilincidir. O günlerde haçlı işgaline son verme heyecan ve gayreti vardı. Bu gün de bilinçli Müslümanların Filistin'e sahip çıkma ve Mescid-i Aksa'yı esaretten kurtarma arzusu ve gayreti vardır. Bu konuda hassas olan ve elinden geldiğince gayret eden Müslümanlar "Kudüs için ben ne yapabilirim" sorusunu sürekli olarak kendi kendilerine sormak zorundadırlar. Her Müslüman bu soruyu zihninde sürekli olarak canlı tutarsa, önümüzdeki yıllar Kudüs'ün geleceğinin daha da aydınlık günlere taşınacağı anlamını verecektir.

    Aynen Kudüs'ün haçlı işgalinden kurtarıldığı günlerde olduğu gibi herkes Salahaddin el-Eyyubi'nin taşıdığı bilinç ve sahip olduğu duyguya sahip olursa bu mübarek şehir elbette esaretten kurtulacaktır. Salahaddin Kudüs işgali günlerinde şöyle düşünüyordu:

    "Kudüs işgal altında iken bir Müslüman nasıl olur da gülebilir, Kudüs işgal altında iken bir Müslüman nasıl olur da rahat uyku uyuyabilir, Kudüs işgal altında iken bir Müslüman nasıl olur da rahat bir yemek yiyebilir ve rahatça bir su içebilir…"

    Eğer bugün de bu ümmetin bütün fertleri bu duyguyla yaşar ve bunu hayatının bir parçası haline getirirse, etrafı Allah tarafından mübarek kılınmış olan bu şehir ve mukaddes mescid, Yahudilerin kirli ellerinden kurtulacaktır. Hz. Peygamber'in 23 yıllık peygamberlik müddetinin ve 23 yıllık namazlarının 14 yılını ona doğru yönelerek kıldığı mukaddes mekân, etrafı mübarek kılınmış mescid ve kutsal şehir Kudüs, kırk yedi yıldan beri işgal altında...

    İşgalin altmışıncı yılında ve Salahaddin tarafından yeniden fethinin 830. Yılında elinden bir şey gelmiyorsa Cahid Zarifoğlu tabiriyle "farz et ki körsün…bir taş al ve at…"

    Elinden bir şey gelmiyorsa günde bir ekmek parasını da mı bu dava için, Kudüs ve Filistin için ayıramıyorsun?…Her Müslüman'ın bu konuda bir şeyler yapabileceğine inanıyorum…Ancak altmış yıldır süren bu işgali unutmaz isek…

TV PROGRAMLARI

  • İSLAM TIP TARİHİ DERSLERİ
  • Filistin davası ve Türkiye'nin rolü
  • Rektörlerden Darbeci Baskısı
  • Ahmet Ağırakça
  • KURAN'DA MÜSLÜMAN ŞAHSİYETİ
  • Filistin Bizim İçin Ne İfade Ediyor?
  • Seyyid Kutup / Fizilal'il Kur'an 03/03
  • Her Müslüman Bir Dava Adamıdır