Fikriyat Yazıları
-
Müslümanın Kimliği ve Küresel Değersizleştirmeler / 09-06-2018
İnsan sahip olduğu değer yargısı ve değer anlayışına göre değerli olur veya değersizleşir. Kişinin kendi gözüyle dünya ve ahiret hayatını nasıl değerlendirdiğine paralel olarak değeri artar ve eksilir. İnsanın kişiliği de bu değerlerle şekillenir. Müslümanın kimliği ve kişiliği de bu değer yargılarıyla ortaya çıkar.
İslam'ın kimlik tanımı veya Müslümanın kendi kimliğini ortaya koyması ne demektir? İnsanın kimliği kendi iç âleminde bizzat kendisinin belirlediği ve benliğinde hissettiği duygularla şekillenir. Yani kişinin kimliği iç dünyasından kopup gelen ve dışa vuran yaşama biçimiyle oluşur. Kendi kişiliğiyle barışık olan iç âleminin sahip olduğu değerler onun kimliğini de belirler.
Kişiye kim olduğu sorulduğunda hemen adını söyler. Bu durum kişinin kimliği ile ilgili olarak gösterdiği ilk tepkidir. Kişi kimliğini açıklarken iç dünyasında kendisini nasıl hissettiğine paralel olarak dış dünyasına vuran davranışlarla bir kimlik belirlemesi yapar.
Öncelikle kişi nasıl bir kimliğe ve kişiliğe sahip olduğunu ortaya koyarken iç dünyasında kendisini nasıl hissettiğine bağlıdır. Güçlü mü güçsüz mü? Muktedir mi aciz mi? Kendine güvenen mi yoksa her konuda kuşkulu mu? Zalim mi mazlum mu? Kibirli mi mütevazı mı? Kişiliği oluşturan bu sıfatlar olumlu veya olumsuz yönleriyle insanın iç dünyasında oluşur. Bunların ötesinde bir kimlik aradığımızda ise, İslami kimliğin en bariz karakteri olarak karşımıza çıkan kimlik insanın kulluğuna bağlı olan kimliktir. Kısaca kendisini bir kul olarak görmesidir. Yani Müslümanın şahsiyetini oluşturan en bariz özellik kulluk özelliğidir. Bu kimlik kişinin öncelikle Rabbine yani yaratıcısına boyun eğen ve Rabbin koyduğu hüküm ve değerlere uymayı peşinen kabullenen bir anlayışa ve imana sahip kimliktir. Müslümanın iç dünyasında yaşattığı değerler dışa vuran yönleriyle Müslümanın gerçek şahsiyetini belirler. İşte o zaman da kimliği oluşturan değer ölçüsünün iman ve kulluk olduğu gerçeğine şahit oluruz. Kısaca İslamî kimliği ortaya koyan en yüce duygu kulluk duygusudur. Kulluk ise insana özgüdür. İnsan gerçek anlamıyla kul olunca yücelir. Kulluk kimliğinden uzak kalan kişiler olumsuz karakterler ve yıkık bir iç dünyaya sahip olurlar. Ama insan gerçek bir kul olunca sağlam karakter ve sağlam şahsiyete kavuşur. Kul olma karakteri ise, kişide sağlam ve dimdik ayakta duran bir kimlik ortaya çıkarır. Kulluğun gerektirdiği ilahi normlara uyma zorunluluğunun hissi ise imandan kaynaklanır. Bu normlar kimliğin dışa vuran yönlerini şekillendirir. Bu da İslamî ahlak ve kişiliği ortaya çıkarır.
İslam'ın ilk döneminde insanlığa öncülük eden ve İslam'ı bütün dünyaya ve kitlelere ulaştıran şahsiyetler iman ve yüce ahlâkî normlara sahip olduklarından kimliklerini her zaman iftiharla belirtirler. Onların ilk öne çıkardıkları değer ise "kulluk" değeri idi. Sahabe nesli bir Kur'an nesli olarak kulluğun en mükemmel tezahürlerini ortaya koyunca Müslüman gençliğin ilk öncüleri olarak imanlarının gereğini yapmışlardır. Mekke müşriklerinin zulmü altında özgür bir ibadet ortamının olmadığını gören ilk Müslüman gençlik ed-Dubb vadisinde özgür bir kimlikle bizzat kendi babalarına karşı mücadele ve fiili çatışmaya girmişlerdi.
Mücadele ortamı gerçek kulluğun ifa edilemediği ortamlardır. Müslüman gençler bu ortamlarda kulluklarını ifa etme heyecanı ve zulme karşı direnme eylemliliği ile kimliklerini korumuşlardır.
Bu temel faktörler kulluk ve zulme karşı direniş anlayışlarıyla eylemliliğe dönüşür ve yoğunlaşarak sağlam İslâmî kimliği oluşturur ve muhafaza eder. Müslüman gençliğin temel İslami normlara, Kur'an ve sünnet naslarına bağlılıkları oranında eylemci tavır sergilemeleri mümkündür.
Gençliğin gerçek anlamda kulluk görevini ifa edebilmesi için naslara bağlılık gösterip bunlardan taviz vermemesi gerekmektedir. Örneğin başörtüsünün hangi naslarla belirlendiğini iman ederek bilen bir Müslüman genç kızın eylemliliği başörtüsüne sahip çıkan bir kimlikle tezahür etmiştir. Bu tezahür gerektiğinde binlerce diploma başörtüsüne feda edilerek sergilenir. Bunun aksi olan davranış ise, başörtüsünün hükme bağlandığı ilahi nasslara iman etmenin ne demek olduğunu bilmeyen ve bu alandaki kulluğun bilincinde olmayan bir genç kız ise direnişin tadını alamadan kulluğun anlamını bilmeden rahatlıkla başını açıp üniversitesine devam etmekte bir sakınca göremez. Bu da ayrı bir kimliktir. 28 Şubat sürecinde her iki kimliği sergileyenleri bizzat müşahede ettik.
İşte globalizm ve modernizmin insanların gözünde büyüttüğü üniversite diplomasından vazgeçemeyip kulluğu buna feda eden anlayış bir kimlik erozyonuna sebep olmuştu, ancak bu son dönemde kısmen de olsa telafi edildi. Ama 28 Şubat öncesi tesettür tarzı ile bugünkü tesettür tarzı arasında bir fark görebiliyoruz, bu da canımızı acıtmıyor değil…
Müslüman gençliğin sahip olması gereken İslamî ahlak ve karakter asıl kimliklerini de korur. O halde bu ahlak ve İslamî kişiliğin Allah'ın razı olduğu bir İslamî kişiliğe dönüşebilmesi için gençliğin sağlam ve mükemmel bir İslamî eğitim ve öğretimden geçmesi gerekir. Eğitim ve öğretim bilgiyi doğurur. Bilgi ise hakka, hidayete ve doğruya götürür. Hakka ve hakikate varmak ise ahlaki yüceliğe ulaştırır. Ahlaki yücelik kulluğun yerine getirilmesini kolaylaştırır. Dolayısıyla sağlam kişilik yahut asıl tabiriyle İslamî kişilik, İslamî eğitim ve öğretimle oluşturulabilir. O halde küresel değersizleştirme ve ahlak yoksulluğunun önüne geçebilmenin en doğru yolu İslamî eğitim ve öğretimdir. Güçlü bir İslamî eğitim ve öğretim, gençliği toplumsal hareketlere öncülük etmeye doğru yönlendirir. Toplumsal hareketler kitlere için bazen felaket bazen de rahmet olurlar. Zulme karşı direnişler İslami bir kimlikle olduğu zaman kitle için rahmet olur. Ancak bu köleliğin dışında bir kimlik ve farklı bir düşünce ile hareketlenen toplumsal eylemler sonuç itibariyle felaketlere sebep olur. O zaman bilinçli hareket etmek yerine, toplumsal eylemlerden çıkar elde etme maksadına sahip çevrelerin menfaatleri doğrultusunda ve farkında olmadan başkalarının hesabına bir eylemlilik sergilenmiş olur.
İşte bu da küresel değersizleştirme inanç ve ahlak normlarının dışlanmasıyla nihilist bir gençliğin ortaya çıkmasına sebep olur. İlahi normlara ve naslara bağlı olarak geliştirilen ahlaka inancın tezahürü olan bir ahlakı ortaya çıkarır. Bu ahlak da derinlikli bir değerler zinciri oluşturur. Bu değerler zinciri ise, merhamet şefkat, Salih amel, güzel huy, paylaşımcılık, kardeşlik, dürüstlük, helal ve haramı gözetme, dayanışma, zulme karşı direnme, sevgi, edep, hayâ ve hayırseverlik gibi yüzlerce güzel ve yüce değerlere sahip altın halkalardan oluşur. Bu değerler iman ve nasslara bağlı yaşama anlayışını geliştirir. Dolayısıyla mükemmel insan tipini yetiştirir. Gençliğin ahlâkî zaaflara düşmesi bu inanca sahip olmayı ve Kur'an ve sünnete bağlı bir hayat felsefesiyle yaşamasından kaynaklanmaktadır.
Bugün Batı toplumlarında globalizm ve modern hayatın gereğini yerine getirdiğini düşünerek Batı normlarına uygun bir hayat süren batı gençliği uyuşturucu müptelası, seks manyağı, içki, kumar ve zina ahlaksızlığının bataklığına saplanmış bir gençliktir. Bu da her türlü insani değerlerden uzak kalan güzel ahlaktan yoksun bir gençlik demektir.
İnsanlar, inanç ve ilahi buyruklardan uzaklaştıkça değersizleşirler. Bu değer kaybı hem kendilerinin hem de diğer insanların gözünde oluşan bir değersizleşmedir. Morfinman, sarhoş cinsel duygularından başka bir şey düşünmeyen uyuşturucu müptelası gençlik, Batı normlarıyla yetişen bir gençliktir. Ama dünyanın küçük bir köy haline getirilme çabaları sonucu olan küreselleşme aynı gençlik tipini maalesef İslam dünyasında da ortaya çıkarmış ve Batı tipi gençlik anlayışını Mekke'nin Harem-i Şerif mahallesinde oturan Suudi gençlerden bir kısmına kadar ulaştığını görüyoruz, diğer bölgeleri bununla kıyasladığımızda bir felaketle karşı karşıya olduğumuzun bilincine varınca ürküyoruz.
İstanbul da Sultan Ahmet Camii'nin duvarları dibinde gecelerini geçiren tinerci gençler bu küreselleşmenin kurbanlarıdır. Belki özgürlükler getirecek diye ümitle bakılan AB üyeliği de belki Hollanda'nın uyuşturucu kullanma serbestliği ve özgürlüğünü hatta Venlo uyuşturucu kahvelerini Aksaray'a Kumkapı'ya ve Beyoğlu'na taşımış olması asıl felakettir. Bu da küreselleşmenin bir sonucudur. Bazen kapalı toplumlar insanlığın hayrına mı olur diye insanın düşünesi geliyor.
O halde bu değersizleştirme ahlak yoksunu bir gençliğin yerine ilahi norm ce emirleri önceleyen hatta tamamen hayatına hâkim kılan Mü'min ve Müslüman, izzeti Allah ve Resulünde arayan yüce ahlaklı şahsiyetlerin yetişmesi nasıl olacaktır. Bunun yegâne yolu İslami paradigmanın gerektirdiği sağlam aile yapısı mükemmel bir İslamî eğitim ve öğretim, Hz. Peygamber'in dizi dibinde yetişen sahabe ve sahabe çocukları misali sağlam karakterli gençlik yetiştirmekten geçer. İnanmayan bir gençlik için değer mefhumu bir anlam ifade etmez. Her şeyin dünya hayatından ve maddi çıkarı önceleyen ekonomik anlayıştan ibaret olduğunu kabul eden bir insan tipi için yüce değerler ve üstün normlar bir değer ifade etmez. Anne ve babaya saygı gibi ilk yapılması gereken insanî davranışı bile görmek bazen zor olabiliyor. Yolda düşüp bayılmış bir hastaya bakıp yanında geçip giden insan tipi küreselleşmenin ortaya çıkardığı merhametten yoksun batı tarzı bir insan tipidir.
"Dicle kenarında bir kurt bir koyunu kapsa kendini sorumlu gören Ömer" tipi ise iman ile yoğrulmuş Müslüman kimlikli bir kişiliğe sahip olan tiptir. Bu iki insan tipinden birisi sadece kendini düşünür ve sadece kendi menfaatlerini kollarken diğeri ise elindeki ekmeğini ağzına götürmüşken muhtaç birini gördüğünde o ekmeği ikiye bölüp bir parçasını hatta hepsini kardeşine uzatan insan tipidir.
Toplumu dönüştüren inançtır. Toplumun dönüşmesi insan özünün değişmesiyle mümkündür. Gelecekte sağlam kişilikli insanın yetişmesinin yegâne yolu İslamî eğitim ve öğretimden geçmektedir. Tarihi dönüştürmek de tarihi yazan insanı Rabb'ine bağlı bir kul olarak yetiştirmekle sağlanabilir.