Fikriyat Yazıları

  • İstanbul’un Fethi ve Konu ile İlgili Hadis / 29-05-2018

    İslâm Allah'ın adaletini yeryüzüne hakim kılmak ve insanları kullara kul olmaktan kurtarmak üzere gelmiştir. İnsanlık tarihi boyunca bu mesaj ve maksatla gelen peygamberlerle hükümdarlar arasında meydana gelen mücadelenin ana sebebi budur. İnsan Allah'a kul olmak üzere yaratılmış (ez-Zariyat, 51/56) ve ondan bu yaratılış gayesini yerine getirmesi istenmiştir. Ancak insanoğlunun bu ilahi emirlerin dışına çıkması üzerine yine Cenab-ı Allah insanlığa acıyıp merhamet ederek Peygamberlerini ardı arkası gönderip insanlığa yakışan kulluk biçimine dönmeleri için onları uyarmalarını murat etmiştir. Bu ilahi istek doğrultusunda yeryüzünün tamamında insanlar Allah'ın adaleti ile yönetilen bir tek kitle olmaları ve bu adaleti sağlayacak adil bir yöneticinin itaatine girmeleri İslam'ın yönetim biçiminin vazgeçilmez bir teorisidir. Bu teoriye göre Müslüman olsun veya olmasın insanlar ilahi adaletle, zulme uğramadan yönetilmelidir. Bunun için peygamberlerin tümünün öğretilerinde insanlığın bu ilahi emir ve yönetime tabi olmaları istenmiştir, (en-Nisa, 4/59). Bu öğretilerin yönetim anlayışı insanların zalim ve despot yöneticilerin tahakkümünden kurtarılmaları ve İslam'ın adaletli yönetimi altına alınması için her dönemde yaşayan yönetim kadrosuna ulvi bir hedef gösterilmiştir. Bu hedef dünyayı ve insanları zalim ve baskıcı yönetimlerinden kurtarmak içindir. İşte İslam'ın son ve yüce Peygamberi, Konstantiniyye'nin fethini ümmetinin yönetici ve emirlerine hedef olarak gösterirken, bu söz konusu ûlvi maksadı kasdetmiş ve kendisine yüklenilen peygamberlik görevini de yerine getirmenin gereğini yapmıştır. Zira ne olursa olsun İslâm'ın yönetimi Bizans imparatorluğu ve benzeri yönetimlerden mutlak olarak daha âdildir, Allah'ın isteğine daha uygundur. İslam'ın fethini hedeflediği bütün beldeler bu maksadla fethedilmiştir.

    Şimdi İslam'ın geldiği ortam ve Konstantiniyye Hadîsinin vürud zamanı ve ortamı üzerinde durup Hadisin isnad ve metninin Hadis usulü açısından kriterini ve bu Hadis'in İslâm emir ve kumandanları tarafından nasıl pratize edildiğini, kendilerine çizilen hedefe doğru hangi motivasyonla yürüdüklerine bakalım.

    Hicaz bölgesine İslam'ın gelişinden önce topluma hakim olan yanlış inanç biçimi ve büyük bir zulüm olan paganizm'in yanı sıra her türlü idârî zulüm, sosyal baskı, kölelik ve bütün haklarından yoksun bırakılan bir kadın kitlesi, horlanan kız çocukları ve zayıf insanlar vardı. Egemen kabile anlayışı, despot ve zalim kabile şefleri, mustaz'af kitlelerin kaybolmuş hakları toplumda büyük bir dengesizlik meydana getirmişti. Bu olumsuzlukları tamamen kökünden yok etmek, insanları Allah'a kul olmaya davet edip birbirlerini kul edinmekten uzak kalmaları tebliğ edilince her Peygamber döneminde olduğu gibi yönetici sınıf, var gücünü kullanarak bu ilahi çağrıya kulak veren kitleyi yeni inanç ve anlayışlarından geri çevirmek için gerekli her türlü baskı ve işkenceye başvurmaktaydı. İnsanlar genç-yaşlı, fakir-zengin, kadın-erkek ayrımı yapılmadan sadece Müslüman oldukları için horlanıyor ve zulüm altında inletiliyordu. On üç yıl süren Mekke devri işkence ve sıkıntı dönemi büyük bir taktik ve strateji olan Hicretten sonra farklı bir boyut aldı. Bu sefer işkenceciler Müslümanlara teker teker değil, toplu halde ve düzenli ordularla hicret yurdu Medine üzerine saldırıya geçtiler. Bu toplu saldırıların yapıldığı hicri beşinci yılda gerçekleştirilen onbin kişilik bir saldırı hareketi Medine'nin etrafını çevirmiş, kazılan hendekleri aşmaya çalışıyordu. Bu sıkıntılı anda ve zor durumda olan Müslümanlar, kendilerini bu zalim ordudan kurtarmak için şehrin etrafında kazdıkları hendek ile uğraşırken ve Kur'an-ı Kerim'in ifadesiyle "Kalblerin boğaza dayandığı çok sıkıntılı bir anda" kazılamayan ve parçalanamayan bir kayanın parçalanması için toplumun öncüsü Hz.Peygamber'den (sallallahu aleyhi ve sellem) yardım istemişlerdi. Ashabını bir an için sevindirmek, bu sıkıntıların geçici olduğunu bildirmek ve sıkıntılara karşı sabır tavsiye edip sabretmeyi öğretmek maksadıyla Resulullah etrafındakilere şöyle diyordu: "Elbette Konstantiniyye fethedilecektir. Onu fetheden emir ne güzel emir, ordusu da ne güzel bir ordudur," (Ahmed İbn Hanbel, Müsned, II, 176; el-Azizî, II, 80).

    Bu Emire ne mutlu, bu orduya ne mutlu… Mutlu bir Emir ve mutlu bir ordu…

    Hz. Peygamber bu sözlerle hem o anı değerlendiriyor hem de gelecekte İslâm ordularının ve Müslüman yöneticilerin görevlerini hatırlatarak onlara hedeflerin en güzelini gösteriyordu. Ancak o gün Medine'nin şartlarında Konstantiniyye'nin fethinden söz etmek bugün İslam'ın Moskova ve Washington'a hakim kılınmasından daha zor bir manzara çizmekti. Resulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) bu hedef ve gaye belirlenmesi bir teselli ve cesaretlendirme değildi. Gâib'ten haber vermede değildir. Çünkü peygamber kendisine iman eden ve ona teslim olmuş bir kitleyi asla aldatmazdı. Peygamber kimseyi yanlış yönlendirmez ve yanlış hedefler de göstermez. O ashabı için boş bir heves uyandırmaz. O'nun bütün söyledikleri doğrudur. Bütün söyledikleri gerçekleşmiştir, gerçekleşmeyenleri de gelecekte mutlaka gerçekleşecektir. Rasulullah'ın verdiği haber asla boş bir haber olmaz. İçinde bulunduğu ortam o gün için ne kadar zor olursa olsun ümmetini aldatması söz konusu değildir. Hatta hendeğin kazıldığı günlerden çok daha sıkıntılı günlerin yaşandığı Mekke'de sürekli sabır tavsiyesinde bulunmuş ve onlara hayal mahsulü veya gerçekleşmeyecek tek bir söz söylememiş, vaatte bulunmamıştır. Hz. Peygamberin peygamberlik sıfatı gereği olarak sadık olduğuna inanmak, İslam'ın inancı gereği olduğu gibi sadece bazı fanatik hususlara takılıp İslam'ın bu mucizevi yanını görmemek İslam'ın geleceğinden emin olmamak demektir.

    Hadisin Metni ve senedine gelince; Konstantiniyye fethi Hadis'i ilk büyük hadis müdevvinlerinden olan İmam Ahmed İbn Hanbel tarafından Müsned'te kaydedilen bir hadistir. Ayrıca Buhârî ve Müslim'in rivayet ettiği hadislerin dışında olan ve aynı özellikteki diğer hadisleri ihtiva eden Hakim en-Neysaburi'nin "el-Müstedrek ala's-sahihayn" adlı meşhur hadis mecmuasında da aynı senedle yer almaktadır. Bunun dışında Buharî'nin Tarih'ul-Kebîr ve Tarihu's-Sağîr'inde, İbnü'l Esir'in Üsdül Gabe'sinde (I, 224) , İbn Hacer'in Camiu's-sağir, Hatip el- Bağdadî'nin et-Telhis, Taberanî'nin el-Mu'cemu'l-Kebir (I,119), Bezzâr'ın Müsned ve İbn Kayyim el-Cevziyye'nin Mu'cemu's-Sahabeadlı eserlerinde yer almaktadır. İbn Hacer'in Cami'u's-sağîr'ine şerh yazan Münavi ile Azizi'nin (Sirâcu'l-Munir Şerhu Cami'u's-Sağîr, Kahire 1324, III, 177-178) ikisi de Hadis'in sahih olduğunu kaydetmeleri ve özellikle bu Hadis'i Ashabın bizzat pratiğe dökmeye çalışmaları yani İstanbul'un fethini ilk günlerden itibaren hedeflerine koymaları sıhhatinin en büyük delilidir. Hadis'in nakillerine bakmaktan çok bu hadisi işiten neslin tavrı her şeyden önemlidir. Bişr el-Ğanevi'nin babasından naklettiği bu hadis, Hakim en-Neysaburi gibi bir müdekkik tarafından "İsnadının sahih" olduğunun bildirilmesi ve Ahmed İbn Hanbel gibi bir âlimin bunu eserinde kaydetmesiyle, bizce bu ilim adamlarının hadis nakli ile ilgili usul anlayışlarını bilen herkesin sıhhatinden şüphe etmeden kabul etmesi gereken bir hadistir.

    Hadisin Kütüb-i Sitte'de yer almaması muhakkak sahih olmadığı anlamını taşımaz. Zira ilmi bir gerçek olarak Kütüb-ü Sitte'nin dışında kalan birçok Hadis mecmuasında sayılmayacak kadar "Sahih Hadis" mevcuttur. Hatta bu hadisi takviye eden ikinci bir hadis vardır ki bu da şöyledir:

    "Konstantiniyye ve Rumiyye (Roma) fethedilecektir." diye buyuran Hz. Peygambere ashab soruyor "hangisi daha önce fethedilecektir? Rasulullah: "Heraklios'un şehri daha önce fethedilecektir" buyurmuşlardır, (Ahmed İbn Hanbel, Müsned, II, 176; el-Azizî, II, 80). Muhaddislerin iki defa ayrı ayrı zamanlarda Konstantiniyye'nin fethinden söz eden bu Hadisleri kaydetmeleri herhalde sıhhatinin kuvvetine delalettir.

    Konuya devam edeceğiz.

TV PROGRAMLARI

  • Rektörlerden Darbeci Baskısı
  • Ahmet Ağırakça
  • KURAN'DA MÜSLÜMAN ŞAHSİYETİ
  • Filistin Bizim İçin Ne İfade Ediyor?
  • Seyyid Kutup / Fizilal'il Kur'an 03/03
  • Ramazan Her Yönüyle Oruç Mevsimine Girmektir! - Saliha Erdim I Konuk: Ahmet Ağırakça
  • ماهو رأي الأتراك بترحيل السوريين من تركيا ! الرأي الحقيقي للأتراك !
  • حقيقة مهمة لا بد أن يعرفها الشعب السوري و الشعب التركي