Fikriyat Yazıları

  • İslam Medeniyetinin Yeniden Dirilişi / 14-06-2017

    Son elli yıldır İslam dünyasında ortaya çıkan ilim, fikir ve siyaset alanındaki liderlerin batıya karşı ortaya koymuş oldukları tavırları ve sergiledikleri dik duruşları kitleleri bu doğrultuda eğitme ve yönlendirmelerini gören Batı dünyası bu dirilişten, dik duruştan korkuyor ve bu ilim ve fikir adamları ile siyasi liderleri istemiyor. Allah'a şükür ki, bağrımızda nice lider, nice ilim ve fikir adamı yetiştirdik. Bunların bir kısmını suikastlarla, bir kısmını başka yollarla düşmanların planlarıyla kaybetmiş olabiliriz. Bunları herhangi bir şekilde iktidardan indirmiş veya sosyal hayattan bertaraf etmiş olabilirler. Ama bu davaya ve İslam medeniyetine sahip çıkacak bir nesil geliyor. İslam dünyasında Endonezya'dan Türkiye'ye ve en batı noktasına kadar Bu fikirlerle yetişen bir nesil vardır. Mütefâil olup bardağın yarısından fazlasını dolu görmemiz gerekir.

    Konu ile ilgili olayı daha net okumamız için vahyi ve Kur'an-ı Kerim'i yeniden keşfetmek zorundayız. Bizim Kur'an-ı Kerim'i yeniden okuyup yeniden farkına varmamız gereken o kadar çok bilgi var ki, bugün bütün dünya bu bilgiye muhtaçtır. Zira bilginin kaynağı vahiydir. Bütün insanlık tarihi boyunca bilginin kaynağı hep vahiy olmuştur. Hz. Nuh'un gemisinin imal edilmesinde, Hz. İdris'in yünü büküp ip imal etmesi ve arkasından insanlığa kumaş dokumayı ve elbise giyinmeyi öğretmesi, Hz. Davud'un demiri işlemesi, Hz.İsa'nın çamura üfleyip diriltmesi de vahiy mahsulüdür. Hz Peygamberin Mekke ve Medine' de ortaya çıkardığı medeniyet de vahiy ürünüdür. Dolayısıyla vahyi anladığımız ve kavradığımız zaman bilginin kaynağını da tam anlamıyla anlamış ve kavramış oluruz. İşte o zaman da bu beklenen medeniyet kendiliğinden ilk döneminde olduğu gibi yavaş yavaş ortaya çıkacaktır.

    Medeniyetlerin ortaya çıkmasında etkili olan her türlü eylem ve faaliyet önemli bir etkendir. Medeniyetleri ortaya çıkaran etkenlerden birisi de dava heyecanı ve hamasettir. Heyecan vermek ve hamaset yaymak hedefe ulaşmanın bir stratejisidir. Hamaset bir usuldür. Unutmayalım ki Hazreti Peygamber Bedir gününde eğer ashabını hamasetle harekete geçirmemiş olsaydı, pek de askeri donanımı olmayan 300 kişilik bir sivil grup, askeri donanımı kendilerinden kat kat yüksek olan 1000 kişilik bir düşman ordusuna galibiyeti mümkün olmayacaktı. Tarık İbn Ziyad'ın Endülüs'e girerken ordusuna yaptığı konuşma olmasaydı 500 kişilik bir ordu, Vizigotları mağlup edebilir miydi? Eğer o gün Tarık İbn Ziyad'ın yaptığı o hamasî konuşma olmasaydı Endülüs fethedilemezdi. Tarık'ın adamları orada öldürülür ve tarihe gömülürdü. Ama Tarık'ın yaptığı kahramanca hamasi konuşma sayesinde Endülüs medeniyeti ortaya çıktı. Alparslan'ın ordusuna Malazgirt'te yaptığı konuşma olmasaydı, Türkler ve Müslümanlar Anadolu'yu fethedemezdi. Aynı şekilde İstanbul fethinde Fatih'in ordusuna hitaben yaptığı konuşmalar ve "ya İstanbul beni alır ya ben İstanbul'u" dememiş olsaydı İstanbul fethedilemezdi. Cenab-ı Allah'ın "Gevşemeyin üzülmeyin eğer mü'min iseniz en üstün sizsiniz" buyururken bize bir heyecan ve hamaset duygusu veriyor. Biz üstün olmak zorundayız, insanlara gönderilmiş hayırlı bir ümmet olduğumuzu unutmayalım. Bunun yanında Kur'an-ı Kerim'de Cenab-ı Allah'ın: "yeryüzüne salih kullar mirasçı olacaktır" ayetiyle bize yol ve hedef göstermiştir.

    Hamaset asla kötü bir taktik ve usül olamaz. Hamast insan oğlunun ruhunda bir meş'ale yakar ve onu hareteke geçirir ataletini atar, düşmanına karşı şahlanır. İşte 15 Temmuz'da bu ruh nasıl ortaya çıktıysa Batı'nın bütün Haçlı seferlerine karşı bu ruh her zaman diri olmuşsa her zaman diri ve canlı kalacaktır. Bu ruh Bedirde, Kudüs'ün fethinde ve Salahaddin'in ordusunda da dirilmiştir. Kurtuluş Savaşı'nda da dirilmiştir. 15 Temmuzda dirilmiştir.

    Biz tam 50 yıl önce Kudüs'ün işgal edildiği 5 Haziran 1967'de uyandık. o günden bugüne 50 yıl içerisinde farklı zihniyete sahip olan yeni bir neslin yetiştiğini asla unutmayalım. Bu neslin tekrar yeniden İslam medeniyetini İhya noktasında her türlü gayreti ortaya koyacağına inanıyorum. Biz yıllardan beri hep şöyle derdik: "Bizden sonraki nesil bizi aşmazsa biz görevimizi yerine getirmiş sayılmayız" çocuklarımız ve öğrencilerimiz bizi aşacaktır. Onlar bizden çok daha güçlü, çok daha iyi Müslüman, daha iyi akademisyen, çok daha iyi ilmi donanıma sahip, çok daha iyi bir İslami heyecana ve hassasiyete sahiptirler. Bu nesil İslam davasına, İslam medeniyetine sahip çıkacak ve bu duyguları onlar yaşatacaklardır. Bu dev medeniyetin, uyutulmuş bir medeniyetin dirildiğini, uyutulmuş bir devin yeniden yavaş yavaş ayaklarının gıdıklanmaya başlandığını, yavaş yavaş parmaklarını hareket ettirdiğini, göz kapaklarını kıpırdattığını görüyoruz. Bedir'de, Endülüs'te Malazgirt'te, Kudüs'ün ve İstanbul'un fethinde ve 15 Temmuz'da olduğu gibi, o devin yeniden uyanmasıyla tekrar İslam medeniyeti dirilip İhya olacaktır. Özellikle sadece teoriye değil, biz pratiğe de bakmak zorundayız. Birçok köşe yazısı ve kitap yazabiliriz ama o yazıları ve kitabları okuyan insanlar harekete geçmiyorsa ruhen, zihnen, kalben fikren ve aklen harekete geçmiyorsa o yazıların ve telifin bir kıymeti yoktur. İslam medeniyetinin bir telif medeniyeti olduğunu söylüyoruz. Bütün akademisyenler olarak her birimiz birer kitap yazsak bence İslam medeniyetinin o ruhunu o bir kitapla diriltmiş oluruz. Her birimiz ciddi bir kitap telif etse yeterlidir. Ama Allah'a şükürler olsun ki kitap değil, kitaplar telif eden kardeşlerimiz ve öğrencilerimiz vardır.

    Ümmet olarak üzerimizde baskı ve sıkıntılar varsa bu sıkıntı ve baskılar uyandığımızı gösteren işaretlerdir. İşte bunun için ümitvar olmak zorundayız. Ümitvar olduğumuz zaman başarılı oluruz, ama bedbin olduğumuz zaman üzerimize bir çöküntü gelir. Bedbinlik bizi yok eder, dirliğimizi kaybederiz, ama o dinamiği o dava aşkına İslam'a ve Kur'an'a olan bağlılığımızı gösterdiğimiz zaman hedefimize kilitlenmişiz demektir. Hiç kimse bundan yıllarca önce bu noktalara ulaşabileceğimizi, kimse hayalinden bile geçiremezdi, geçirmiyordu. Biz lise sıralarında öğrenciyken diyorduk ki acaba bayram namazına giden bir valimiz olabilir mi? Acaba cuma namazına giden bir Milli Eğitim Müdürümüz olur mu? Acaba bize düşmanlık etmeyecek bir lise müdürü bulabilir miyiz? Bunları hayal ederdik. İşte "hayal edenler dünyayı değiştirir" diyoruz ya…Bunlar ön görüler ve dava adamlarının öz sezgileridir. Çok şükür ki, bugün çok farklı konuma geldik. İnsanlarımız 50 yıldan beri bir dava uğruna dağları tırnaklarıyla oydular ve Ferhat'ın Şirin'e kavuşmaya çalıştığı gibi hedefe doğru bir ilerleme yapıldı. Biz 50 sene önceki Türkiye'yi, 50 sene önceki İslam alemini bugünkü durumlarla kıyasladığımızda muazzam bir mesafe aldığımızı görüyoruz. Allah'ın izniyle bu zihinle, bu anlayışla, bu heyecanla eğer biz çalışmalarımızı sürdürürsek ülkemizi, topraklarımızı en güzel şekilde korur ve kalkındırırız, büyütürüz. Ortadoğu'yu hatta yeniden Rumeli'yi ve Orta Asya'yı kurtarma imkânını yeniden bulmamız bununla mümkündür. Biz Osmanlı hinterlandının önemli bölgelerini maalesef bu son yüz yılda kaybetmiş durumdayız: Bu bölgeler bugün Rusya'nın, ABD'nin ve Avrupa'nın hegemonyası altındadır, buna rağmen orada da yine hala Müslüman bir ruh ve nefes vardır. Buhara'ya Semerkant'a, Saray Bosna'ya, Üsküp'e, Gümülcine'ye gittiğiniz zaman kendinizi Fatih'te İstanbul'da veya Bursa'da hatta Diyarbekir'de zannedersiniz. Biz oralara da aynı şekilde tekrar yeniden bir ruh üflemek durumundayız.

    İslam medeniyeti yeniden ayağa kalkacaktır. Allah'ın izniyle bizden sonraki nesil bunu gerçekleştirecek, biz görmesek bile kesinlikle bizim çocuklarımız veya torunlarımız çalışmalarıyla büyük bir mesafe alacak ve bu medeniyet yeniden İhya olacaktır.

TV PROGRAMLARI

  • İSLAM TIP TARİHİ DERSLERİ
  • Filistin davası ve Türkiye'nin rolü
  • Rektörlerden Darbeci Baskısı
  • Ahmet Ağırakça
  • KURAN'DA MÜSLÜMAN ŞAHSİYETİ
  • Filistin Bizim İçin Ne İfade Ediyor?
  • Seyyid Kutup / Fizilal'il Kur'an 03/03
  • Her Müslüman Bir Dava Adamıdır