Fikriyat Yazıları

  • İslâm Medeniyetinde Farklı Kültürlerin Birlikte Yaşama Tecrübesi (II) / 28-02-2018

    İslam hukukçuları, İslam devletinin vatandaşlığını ifade etmek üzere hem Müslümanlar hem de gayrimüslimler (zimmîler) için "dârü'l-islam ehli" yani "İslam diyarının vatandaşları" tabirini kullanırlar.[1] İslam dini aynı zamanda Irk ayırımını da reddettiği için bütün vatandaşlarını kardeş olarak kabul etmiş ve ayrı bir ırktan olanları ne aşağılamış ne de yüceltmiştir. Resûlullah (s.a.v.) "Hiçbir Arab'ın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arab'a asla üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak iman ve takvadadır" buyururken evrensel bir hukuk sisteminin temel kuralını belirlemiştir.

    İnançla ilgisi bulunan bazı istisnalar dışında İslam'ın koyduğu genel kural, Müslümanlarla zimmîlerin aynı hak ve görevlere sahip olmalarıdır. İslam zımmet ehli olarak kabul edilen Musevi ve Mesihîleri Müslümanlar gibi tam vatandaş olarak kabul etmiştir.[2]

    Gayrimüslimlerin zimmet akdi sayesinde Müslümanlar gibi can ve mal güvenliğine sahip oldukları konusunda hukukçular görüş birliği içindedir. Hz.Peygamber zimmîye zulüm ve haksızlık yapan, ona gücünün üstünde sorumluluk yükleyen ve ondan arzusu dışında bir şey alan kimseye kıyamet günü bizzat kendisinin hasım olacağını söylemiş bir zimmîyi haksız yere öldüren kimsenin kırk yıllık mesafeden duyulan cennet kokusundan mahrum olacağını belirtmiş ve "Benim zimmetimi koruyunuz. Kim bir zımmiye eziyet ederse bana eziyet etmiş gibidir. Kim de bana eziyet ederse Allah'a eziyet etmiş olur" buyurmuştur.[3]

    Kur'ân-ı Kerim inanç ve din konusunda insanlara baskı yapılmasını kesinlikle yasaklamıştır.[4] Hz.Peygamber ve Hulefâ-yi Râşidîn dönemlerinde gayrimüslim toplumlarla yapılan zimmet antlaşmalarında bu husus açıkça belirtilmiştir. İnanç hürriyetinin bir gereği olarak dinî eğitim ve öğretim âyin ve ibadetlerle, mâbedler de hukukun himayesi altına alınmıştır. Gayrimüslimler mâbedlerinde veya açtıkları okullarda dinî eğitim ve öğretimi tam bir serbestlik içinde verme imkânına kavuşmuşlardır. Mabedlerinde dinî âyin ve ibadetlerini icra etmelerine, çan çalmalarına, dinî bayram günlerinde haç vb. dolaştırmalarına asla engel olunmamıştır. İlk fetih yıllarından yani Hz.Ömer devrinden bugüne kadar Mardin'in merkezinde hatta mezra' ve köylerinde hâlâ çanlar serbestçe çalmaktadır. Ancak Avrupa'da 21. yüzyılda ezan hâlâ içeride ve sessizce okunabilmektedir.

    Gayrimüslimler için ikamet ve seyahat hürriyeti, çalışma ve sosyal güvenlik hürriyeti açısından herhangi bir sınırlama söz konusu olmamış, ticaret hayatının her alanında faaliyet gösterebilmişlerdir. Diğer taraftan İslam toplumunda yaşayan ve azınlık durumunda olan Müslüman olmayanlar, kamu hizmetleri ve sosyal güvenlik imkânlarından Müslümanlar gibi faydalanma hakkına sahiptirler.

    Hz.Ömer, yoksul ve ihtiyar olduğundan dilenen bir zimmîyi görüp ona dilenme sebebini sorduğunda ihtiyacını karşılamak ve cizyesini ödemek için dilendiğini söyleyince, hemen cizyesini kaldırmış ve onu cizyeden tamamen muaf tutmuştu. Derhal ona hazineden maaş bağlanmasını emretmiş, kendisinden sonra gelecek halifeye tavsiyede bulunarak zimmîlerin haklarını korumasını ve onları himaye etmesini istemiştir.[5] Hâlid İbn Velîd, Hîre halkıyla yaptığı antlaşmada güçsüz düşenlerden cizye alınmayacağını ve bunların geçiminin hazineden karşılanacağını belirtmiştir, Ömer İbn Abdülaziz de bu durumda olan gayrimüslimlere devlet hazinesinden maaş bağlanması için yetkililere talimat vermiştir.[6]

    İslam dini Musevi ve Mesihi kadınlarla evlenmeyi mubah kılmış ve bunu gayet tabii bir davranış ve sosyal ilişki olarak kabul etmiştir. Eşler arasındaki ilişkilerde bu evliliği dinler arasında barışı sağlayacak bir ilke olarak görmüştür. Sosyal ilişkiler bağlamında eşler arasındaki sevgi ve yakınlıktan daha güçlü bir bağ düşünülemez. Bu ilişki yalnızca bir fertle sınırlı kalmamakta, kadının anne ve babası, kardeşleri ve diğer akrabalarıyla Müslüman koca ve çocukları arasında da bir akrabalık bağı oluşmaktadır. Bu da inanç farklılığına rağmen İslam'ın ayrı dinden olanlara tanıdığı hoşgörünün, karşılıklı iyi ilişkiler kurulmasına olan arzusunun bir tezahürü olarak görülmelidir. Aynı şekilde Ehl-i Kitab'ın yiyeceklerinin Müslümanlara helâl kılındığı gibi, kestikleri hayvanların etlerinin helâl olduğu da kabul edilmiştir.

    İslam dininin bu yaklaşımları birlikte yaşamayı daima kolaylaştırmış ve insanlar arasında sürekli bir barışın olmasını sağlamıştır. Birlikte yaşamayı ve barışı bozan taraf olmayı asla kabul etmeyen İslam dini, karşı taraftan gelebilecek saldırılar ve barışı bozacak davranışlar için de uluslararası bir hukuk geliştirmiştir.

    İslam tarihi boyunca Anadolu'da, Suriye'de, Irak'ta, Mısır'da, Filistin'de ve birçok İslam beldesinde Müslümanlarla Hıristiyanlar hatta yer yer Yahudilerle birlikte sulh içinde yaşanmıştır. Fakat bu bölgeler içinde birçok âlimin belirttiği gibi Mardin farklı bir yapıya sahiptir. Müslüman-Hıristiyan ve yakın zamana kadar Yahudilerin birlikte yaşadığı Türk, Keldâni, Arap, Kürt, Ortodoks, Katolik, Protestan, Süryani Kadim, Ermeni, Hanefi, Şafii, Yezidi mezhebine mensup, farklı ırk ve kökene, farklı dinî inanç ve mezhebe değişik sosyal hayata sahip kitleler bu şehirde asırlarca birlikte yan yana komşu olarak sanki aynı dinin ve aynı ırkın mensuplarıymış gibi birlikte dostça yaşamışlardır.

    Bu teorilerin ve hukuki düzenlemelerin bir sonucu olarak Mardinlilerin komşulukları başka toplumlarda nadiren görülmüş komşuluklardır diyebiliriz. Tarih boyunca yanyana yaşayan Müslümanlar Hıristiyanların, Hıristiyanlar Müslümanların bayramlarını tebrik etmişlerdir ki bu önemli bir anlayış ve gelenektir.


    [1] Serahsî, Şerhu's-Siyeri'l-Kebîr, IV, 1383; V, 1047; Kâsânî, Bedâyi, VI, 281.

    [2] Abdülkerîm Zeydân, s. 61-67; Abdülazîz Kâmil, I, 83-85, 92.

    [3] Beyhakî, Sünen, X, 205.

    [4] el-Bakara 2/256; Yûnus 10/99; el-Kehf 18/291.

    [5] Ebû Ubeyd, Kitabu'l-Emval, s. 57; Ebü Yûsuf, Kitabu'l-Harac, s.135.

    [6] İbn Kayyim el-Cevziyye, Zâdu'l-Meâd, I, 38; M. Hamîdullah, İslam Peygamberi, s.280-281.

TV PROGRAMLARI

  • İSLAM TIP TARİHİ DERSLERİ
  • Filistin davası ve Türkiye'nin rolü
  • Rektörlerden Darbeci Baskısı
  • Ahmet Ağırakça
  • KURAN'DA MÜSLÜMAN ŞAHSİYETİ
  • Filistin Bizim İçin Ne İfade Ediyor?
  • Seyyid Kutup / Fizilal'il Kur'an 03/03
  • Her Müslüman Bir Dava Adamıdır