Fikriyat Yazıları
-
Hz. Peygamber’i örnek almak (VI) / 05-08-2018
Yine bir gün Hz. Peygamber hücresinde Aişe ile birlikte otururken dışardan tanıdık bir ses geliyor. Hz. Hatice'nin küçük kardeşi Hâle, Mekke'den Medine'ye gelmiş, Resulullah, (sallallahu aleyhi ve sellem) dışarda konuşan Hâle'nin sesini işitiyor ve aniden ayağa kalkıp "Aman Allah'ım Hâle gelmiş" diyor. Hz. Peygamber'in bu sevincini gören Hz. Aişe kıskanıyor ve hemen: "Bırak artık o ihtiyarı" diyor. Bakın Hz. Peygamber Hz. Hatice'den dolayı kız kardeşine de nasıl bir saygı gösteriyordu. Hâle'yi buyur ediyor, ikramla oturtuyor, saygı duyuyor.
Her alanda Hz. Peygamber'i (sallallahu aleyhi ve sellem) örnek almak bir sünneti ihyadır. Dişini kaşımışsa bizim de dişimizi nasıl kaşıyacağımızın örneğini ondan almamız gerektiğini yukarıda anlattık. Yüzündeki tebessümün eksik olmadığının ne demek olduğunu anlamamız lazımdır. Peygamber'in sürekli yüzünde bir tebessüm vardı. "Bir mü'minin yüzüne tebessüm etmek sadakadır" buyuruyor. Bunu bize öğretiyor. Ama biz eğer gerçekten bazen öyle oluyor ki sıkıntımızdan dolayı, şu Amerika'nın işgallerinden dolayı, şu bombalardan dolayı, her gün öldürülen Müslümanlardan dolayı, Filistin'de ve Doğu Türkistan'da Müslümanlara takınılan tavırdan dolayı, gerçekten bazen son derece bedbin oluyor, suratımızı asıyoruz. Ama bir Müslüman'ı gördüğümüz ve onunla karşılaştığımız zaman tebessüm etmek zorundayız. Şimdi bütün bu sıkıntılara rağmen, Filistin'in 70 yıldır gördüğü bu sıkıntıya rağmen, Filistinli veya Doğu Türkistanlı lider ve âlimlerin yüzüne bakın, ne kadar mütebessim insanlar… İnsan baktığı zaman bir ferahlık duyuyor. Bir güven veriyor. İşte sıkıntıya rağmen tebessüm etmek son sadaka vermek kadar önemlidir.
Resulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetinin o ızdırablarına karşı merhamet ve şefkatine gelince o da hep aynı mükemmellikte idi. Peygamber Efendimiz, bir gün ağlayan ağıt yakan kadına rastlıyor. Kadının kocası vefat etmiş meğer. Kadının yanına gidip: "Ağlama, böyle feryad-ı figan etme yazıktır" diyor. Kadın "git başımdan be adam," diyor Kadın, onunla konuşan kişinin Hz. Peygamber olduğunu bilmiyor. Resulullah kadına başka birşey söylemeden oradan ayrılıp gidiyor, ama sonra tekrar geri dönüp bir daha ağlamaması gerektiğini tatlılıkla anlatıyor.
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) oğlu İbrahim öldüğü zaman gözyaşı döküyor. Ashab ona: "Ya Resulullah sen de mi ağlıyorsun" diyorlar hani ağlamıyacaktık ya… Resul-i ekrem "Gönül mahzun oluyor ve gözyaşı kendiliğinden akıyor" diyor. Bu ise merhamet ve şefkattir. Çocuklarımıza karşı olan bu şefkat ve merhamet son derece önemlidir. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Hz. Hüseyin veya Hasan yaramazlık yaptıkları zaman kulağından tutup ensesine bir tokat yapıştırmamıştır. Böyle bir usulü yoktur. Resulullah Hz. Hasan ile bir gün beytü'l-mâla girdiğinde Hasan eline bir hurma alıp ağzına atıyor. Resul-i ekrem hemen elini tutuyor. "Bırak yeme onu" diyor. Çünkü zekattan bir şey yemek Resulullah'ın ailesine haramdır.
İşte çocuklara olan davranışlarından tutun, kendisini ziyarete gelen kabile heyetlerine ve reislerine karşı takındığı o diplomatik davranışlarına varıncaya kadar her alanda eğer biz Resulullah'ı örnek alırsak İslam'ın ahlakıyla ahlaklanmış oluruz. Merhamet ve şefkat, birbirimize olan sevgimiz, birbirimize olan yakınlığımızda onu örnek almak zorundayız. En küçük günlük işlerimizden en diplomatik işlerimize varıncaya kadar onun örnekliği söz konusu olursa her şey en mükemmel bir hâl alacaktır.
Hz. Peygamber'in ashabının birbirine karşı olan davranışlarına gelince, Hz. Ömer bir gün yüce Peygamber'in yanına gelip, Hz. Ali'yi kastederek: "Ya Resulullah nedir senin bu damadından çektiğim!" diyor. Resulullah içinden "Evyah acaba bir şey mi oldu?" deyip Ömer'e merakla soruyor. "Ne oldu?" diyor. Ömer soğukkanlılıkla "Her onunla karşılaştığımda selam vermek istiyorum, ama ondan evvel davranamıyorum, benden önce davranıyor ve benden önce o bana selam veriyor." Yani Hz. Ömer, Hz. Ali gibi ilk Müslümanlardan birisine faziletinden dolayı selam vererek sevap kazanmak istiyor, aradaki muhabbete bakın. Hz.Ömer'le Hz.Ali arasındaki yakınlık hep böyle sonuna kadar devam etmiştir. Ama maalesef 4. ve 5. yüzyıllarda Hz. Ömer ve Hz. Ali ilişkileri hakkında yazılan kitaplara çok dikkat etmek lazım. Uyduruk ve yanlış bilgiler, iftiralar uydurma haberler var. Bildiğimiz bir husus varki o da, Hz. Ali ve Hz.Ömer arasındaki yakınlık hiç kimsede yoktu. Son derece birbirlerini seviyorlardı. Ama bugün baktığınız zaman maalesef birileri onları sanki birbirine düşmanmış gibi gösteriyor.
Bir diğer örnek de: Ebu Zer el-Ğifarî'nin Hz.Bilal'e İbnu's-Sevdâ' (Siyah kadının oğlu) diye hitap etmesi ile karşımıza çıkıyor.. Bilal de onu Hz. Peygamber'e şikâyet ettiğinde Resulullah, Ebu Zerr'e: "Sende cahili bir gelenek mi var? Bu ırkçılık mıdır? Ne yapıyorsun sen o adam siyah, sen beyaz isen senin üstünlüğün mü var?" diyor. Ebu Zer son derece pişman ve üzgün olarak gelip başını mescidin kapı eşiğine koyup: "Vallahi Bilal gelip ayağıyla başına basmadıkça başımı kaldırmam" diyor. Şu ilişkiye bakın. Olur, insan hâlidir, birbiriyle kavga ederler, atışabilirler, ama Resulullah'ın eğitiminden geçmiş olan insanların tavrı farklıdır. Ancak biz bazen birbirimize haksızlık ettiğimiz zaman "boşver, geç onu aldırma" dediğimiz oluyorsa bu kötüdür. Halbuki öyle olmamalı, birbirimize muhtacız. Müslümanlar olarak birbirimize çok çok muhtacız. Hele hele Türkiye'deki Müslümanlar birbirlerine çok daha fazla muhtaçtır. Yani İslam ümmetinin büyük parçalarından bir ülke olarak 80 milyon bir arada kalmışız. Ama düşmanlarımız bize rahat vermiyorlar. Gördüğümüz gibi sürekli kışkırtmalar, sürekli olaylar, sürekli alttan kaynatmalar, sürekli rahatsızlıklar verip bizi zayıflatmaya çalışıyorlar. Düşmanlarımız bir şeyler yapmaya uğraşıyor, ülkeye ve bize rahat vermiyorlar. Ama buna rağmen bizim birbirimize ihtiyacımız vardır. Türkiye ve özellikle Mısır, İran ve Pakistan gibi bu dört ülke çok önemlidir. İslam dünyasının sıkıntılı bölgelerinde önemli ülkelerdir. Buralarda yaşayan insanların birbirine çok büyük ihtiyaçları vardır. Hele hele Müslümanların birbirine çok ihtiyaçları olduğu muhakkaktır. Bırakın 80 milyon insanı şu anda bir mahallede yaşayan insanlar bile birbirine muhtaçtırlar. Diğer insanlara karşı ilişkilerinin müsbet manada zirvede olması lazım. Çok iyi bir ilişki zinciri kurmamız lazım. Birbirimizi sevme noktasında çok gayret göstermemiz lazım. Resulullah'ın ashabı arasındaki o muazzam sevginin, şu anda gruplar arasında, cemaatlar arasında, oluşumlar, vakıflar arasında ortaya çıkması lazım. Birbirimizi çok sevmek zorundayız. Ve birbirimize merhamet etmek zorundayız. Her alanda istişare etmek zorundayız. Birbirimizle dayanışmak zorundayız ki bu şekilde ümmeti yeniden ihya edelim.