Fikriyat Yazıları
-
Anadolu ve Suriye Hastahaneleri (I) / 24-04-2018
Antakya Hastahanesi: el-Muhtar İbn Hasan İbn Butlan, Antakya'da büyük bir hastahane yaptırarak hastahanenin giderleri için vakıflar kurduğu kaydedilir. Bu hastahaneyle ilgili en önemli bilgiyi « Kunuzu'z-zeheb fi tarih-i Haleb» adlı eserinde Sıbt İbnü'l-Acemî el-Halebî diye meşhur olan Muvaffaküddin Ebu Zer Ahmed İbn İbrahim (ö.884/1339 ) vermektedir. Hastahanenin banisi olan İbn Butlan bu hastahaneye bir çok vakfı bağlayarak giderlerini ve bütün hastaların genel ihtiyaçlarını karşılamıştır. Burada sıcak ilâçlarla tedavilerin yapıldığı gibi felç ve benzeri hastalıklar ise soğutma tedbirleri ile tedavi ediliyordu. Bu hastahanenin banisi Ebu'l-Hasan el-Muhtar İbn Hasan İbn Abdûn İbn Sa'dûn İbn Butlan aslen Bağdadlı olup 441 (1049) Fatımî Halifesi el-Mustansır Billah zamanında Fustad'a giderek meşhur tabip Ali İbn Rıdvan ile görüşmüş aralarında çeşitli tıbbî tartışmalar yapılmış ve orada üç yıl ikâmet ettikten sonra İstanbul'a gitmiş, daha sonra Antakya'ya geri dönmüştür. Ali İbn Rıdvan ile aralarındaki ilmi konuşmaları içeren bir kitap te'lif ettiği biliniyor. 455 yılında bu hastahaneyi inşâ ettiği kabûl edilen İbn Butlan 458 yılında vefat etmiştir.
Nureddin Mahmud Zengî/En-Nûri Hastahanesi: El-Melikü'l-Adil Nureddin Mahmud Zengî 549 (1154) yılında Dımaşk'ı ele geçirdi. İbn Kesîr "el-Bidaye ve'l- Nihaye" adlı eserinde 569 yılı olaylarını anlatırken Nureddin Mahmud Zengî'nin haçlılara karşı yaptığı savaşların birinde Urfa Kontu II. Joscelin'i esir ettiğini ve ondan aldığı fidye ile Dımaşk'taki bu hastaneyi inşa ettirdiğini kaydeder. Urfa Kontu II. Joscelin'in fidye karşılığı serbest bırakılması veya öldürülmesi hakkında Zengî ile diğer emîrler arasında görüş ayrılığı çıkmıştı. Daha sonra Zengî bu Frank hükümdarının fidye karşılığı serbest bırakılmasına karar verdi. II.Joscelin fidyeyi hazırlayıp gönderdikten sonra gittiği yerde öldü. Bu da Nureddin ve çevresini çok sevindirdi. Bu Konttan alınan fidye ile Dımaşk'ta bir hastahane yapmaya karar verdi. Nureddin Mahmud Zengî 1154 (549) yılında Dımaşk'ı ele geçirince burada söz konusu en-Nurî veya el-Bimaristanü'l-Kebir adıyla anılan meşhur hastanesini yaptırdı. Burası yalnızca Dımaşk'ın değil bütün şarkın en büyük sağlık merkezlerinden birisiydi. İşte bu bölgede yapılan en büyük hastahane Nureddin'in yaptırdığı ve onun adıyla anılan bu hastahanedir.[1] Söz konusu hastahanenin bina edilirken banileri tarafından burada tedavi edilecekler için ileri sürülen ilk şart hastaların fakir olmaları idi. Ancak tedavinin bu hastahanede mümkün görüldüğü ve başka bir yerde tedavi edilmesinin zor olduğu durumlarda zengin hastaların tedavi edilmesinde de sorun görülmemiştir. O dönem hastanelerinin en mükemmeli olduğu bilinen Nureddin Mahmud'un bu hastanesi zenginliği, rahatlığı, hastalara verilen yemekleri ve her yönüyle bir hükümdar sarayını andırıyordu.[2]
İbn Kesîr'in anlattığına göre hastahanenin inşâ edildiği günden h.770 (1368) yılı civarına kadar, ne mutfağındaki ateş, ne de ilâç yapım labaratuarındaki ocak sönmüştü. Hastahanenin mutfağında sürekli yemek pişirilir, labaratuarında da ilâç imal edilirdi. Nuristan adıyla da tanının bu hastanenin günlük masrafı 15 altın olup, hastanenin memurları ve hasta bakıcılarının da ihtiyaçları ayrıca karşılanırdı. Görevliler hastaların ihtiyacı olan yiyeceklerin, ilaçların v.s listesini tutarlar.[3] Meşhur seyyah İbn Cübeyr'in 580 (1184-1185) yılında Dımaşk'a uğradığı sırada burada gördüğü hastahaneyi anlatırken hastahanenin günlük on beş dinar harcanmak suretiyle hastaların her türlü ihtiyaçlarının giderildiğini o da kaydeder. Her gün hastaların listesi çıkartılarak her bir hastanın ihtiyacı olan ilâç ve gıdalar tesbit ve hemen temin edilirdi. Bu listelere göre her bir hastanın ayrı ayrı ilâçlarının sağlandığı müşahade edilirdi. Doktorlar her gün çok erken hastahaneye gelir hastalar ile ilgili konsültasyonları yapar, hastaların gıda ve ilâç ihtiyaçlarını o servislerden sorumlu olan genç tabiplere havale ederlerdi. Hastahanenin özel bir bölümünde akıl hastaları tedavi edilirdi. Bu akıl hastalarının bir kısmı demir kapı ve pencerelerin gerisinde tutuluyordu. El-Melikü'l-Adil Nureddin Mahmûd Zengî, bu hastahaneyi inşâ ettirdikten sonra Ebu'l-Mecd İbn Ebi'l-Hakem İbn Ubeydullah İbn Muzaffer İbnu'l-Bahılî'yi hastahanenin baştabibi olarak tayin etti. Ona her türlü maddi imkânı sağlamıştı. Ebu'l -Mecd İbn ebi'l-Hakem her gün hastaları tek tek dolaşır, onları kontrolden geçirir, hal ve hatırlarını sorardı. Hastaları ziyaret edip odalarını dolaşırken yanında asistanlar ve hastabakıcılar bulunurdu. Onun hastalarının tedavisi için yaptığı tavsiyeler yerine getirilir ve yapılmasını istediği ilâçlar vakit geçirilmeksizin derhal hazırlanırdı. Ebu'l-Mecd İbn ebi'l-Hakem hastahanedeki bu kontrolü yaptıktan sonra Dımaşk iç kalesine gelir, devletin ileri gelenlerinden varsa hasta olanları muayene eder, sonra hastahanedeki her yönüyle mükemmel bir şekilde döşenmiş olan büyük eyvana gelip oturur ve kitaplarıyla meşgûl olurdu.
Nureddin Mahmûd bu hastahanenin bir ihtiyacı olarak buraya gerekli olan bir çok tıp kitabını temin etmiş ve kütüphaneye vakfetmişti. Baştabib salonun üst tarafında otururken ondan ders almaya ve onu dinlemeye gelen diğer tabipler önünde oturur ve onu dinlerlerdi. Burada kendi meslekleriyle ilgili meseleleri tartışırlar, kitaplar okunur ve öğrencilere bazı tıbbî metinleri okutulurdu. Bu ilmi ders ve tartışmalar her gün üç saat sürüyordu. 597 (1200-1201) yılında merkezi Mısır'da olmak üzere meydana gelen büyük bir deprem Dımaşk'ta da hissedilmiş Dımaşk Ulu Camii'nin doğu tarafındaki minaresi ile hastahanenin bir kısmı yıkılmıştı.[4]
Dünya tarihinde ilk kliniğin kurulduğu bu hastanede hekimler hastaları ferahlatmak, çektikleri acı ve elemleri karşısında acılarını hafifletmek için onları musikiyle tedavi etme yoluna gitmişlerdi. Başta ruh hastaları olmak üzere bütün hastaları musikiyle tedavi etme yoluna gidilmesi İslam dünyasındaki birçok hastahanede uygulanan bir yöntem idi. O dönemde bu maksatla kullanılan musiki aletlerinden bir kısmını hastanenin teşhir salonlarında görmek mümkündür. Hekimler, sadece musikiyle değil, hikaye ve masal anlatıcılarını da oraya çağırmışlar ve bu usulle de hastaları tedavi etmeye çalışmışlardır. Hastaneden taburcu olan hastalara bir yardım mahiyetinde hastalıklarının nekahat devri sona erinceye kadar çalışmak zorunda kalmamaları için bir elbise, beş altın ve bir miktar para verilirdi.[5]
En-Nuri Hastahanesi hakkında ilginç bir olay anlatılır. Hastahanedeki şartların ve konforun mükemmelliğini duyan bir kişi hasta olmadığı halde hastayım diye içeriye dalar. Adı geçen kişinin amacı hastahanenin nimetlerinden faydalanmaktır. Tabipler adamı muayane edip bir hastalığının olmadığını anladıkları halde onu kovmazlar. Şahsı taburcu olacakların koğuşunda yatırıp üç gün yiyip içmesine izin verirler. Üçüncü günden sonra tabipler : « üç gün seni misafir ettik, yiyip içtin, şimdi gerçek hastalarla ilgilenmemiz için senin ayrılman gerekir » diyerek adamı usulüne göre nazik bir eda ile göndermişlerdi.
635 (1237-1238) yılında Dımaşk'ın yönetimini eline geçiren el-Melikü'l-Cevad Muzaffüriddin Yunus İbn Şemsüddin Mevdûd İbn Melikü'l-Adil buraya gelip yerleştikten sonra en-Nuri Hastahanesi başhekimliğine Baalbek kadısı oğlu Bedreddin'i tayin etti. Bu yeni baştabip hastahanedeki tabiplerin, göz doktorları ile operatörlerin de amîri idi. Baştabib bizzat kendisinin gayretleriyle hastahanenin yakınındaki bir çok evi satın alarak bunları elden geçirip hastahaneye ilâve etmişti. Böylelikle hastahanenin alanı genişletilmiş buralarda yeni yeni binalar inşâ edilmiş ve bütün binalara akacak şekilde su kanalları yapılmıştı. Bu kanallarla hastahanenin her tarafına sular ulaşınca hastahane daha da mükemmelleşti.
Anlatıldığına göre 728 (1327-1328) yılında Dımaşk'ta meydana gelen büyük bir zelzele felaketinin sonunda bir çok camî, çarşı ile hastahane de zarar görmüştü. 822(1419) yılında vefat ettiği bilinen Şihabüddin el-Buzzî de hastahanenin baştabibliğini yaptığı bilinmektedir. Bu hastanenin X1X. Asır ortalarına kadar faaliyetini sürdürdüğü kaydedilir. Mithat Paşa, Suriye'de bulunduğu sırada bir gureba hastanesi vücuda getirmiş, masraflarını da en-Nurî hastanesinin vakfından tedarik etmişti. Hastane tam ihtiyacı karşılayamadığı için Beramike'de yine Nureddin Mahmud namına bir hastane daha inşa edilmişti.[6]
Yazı Hastahanenin tabipleri ile devam edecek.
[1] Bahaeddin Kök, Nureddin Mahmud b. Zengî ve İslam Kurumları Tarihindeki yeri, İstanbul 1992, s. 208.
[2] Bahaeddin Kök, a.g.e, s. 213, 214.
[3] Ramazan Şeşen, Salahaddin Devrinde Eyyubiler Devleti, İstanbul 1983, s. 239.
[4] İbn Tağribirdî ( Cemalüddin Ebu'l Mehasin ), en-Nücûmu'z-Zahire ,VI, 174.
[5] Bahaeddin Kök, a.g.e, s. 215-216
[6] Süheyl Ünver, Selçuk Tababati Tarihi, Ankara 1940, s. 27-28.