Fikriyat Yazıları
-
Abbasî Devri Hastahaneleri - III / 16-04-2018
Muizzuddevle Ahmed İbn Büveyh Hastahanesi: Hicri üçüncü/m.dokuzuncu yüzyılın ortalarından itibaren gittikçe zayıflayan ve çevre devlet ve emîrlikler üzerindeki etki ve otoritesini sürekli kaybetmeye devam eden Abbasî hilafeti el-Müstekfî Billah (333-334/944-945) döneminde büyük çalkantılara sahne olmuştu. Özellikle Büveyhilerin Bağdad'ı istila etmeleriyle ortaya çıkan Emiru'l-ümeralar'ın halifeler üzerindeki yoğun etkileri devlet otoritesini büyük bir sarsıntıya uğratmıştı. İşte bu günlerde İran bölgesinde bir hayli kuvvetlenmiş bulunan Büveyhiler'den Muizzuddevle Ahmed İbn Büveyh Vâsıt'a doğru sarkarak burayı ele geçirmiş ve arkasından da 11 Cemaziyelevvel 334 (19 Aralık 945) günü Bağdad'a girerek Abbasî Devleti'nde zoraki Emiru'l-ümera olmuştu.[1]Yüz yıldan fazla bir dönem Irak'a hakim olan Büveyhiler Bağdad'da kendilerini yerleşik sahip olarak görüp burada gerekli kurumları oluşturmaya, İslâm Medeniyeti'nin ve ilmi inkişafların devamını sağlamaya çalışmışlardı. Bunun için de konumuzla ilgili olarak Bağdad'da İslam Medeniyetinin gelişmesinde önemli katkıları olan hastahaneler yaptırdılar.
Bağdad'a ilk gelen Büveyhi Emîri Muizzuddevle Ahmed İbn Büveyh 355 (966) yılında Bağdad'ın Habsulcedid adı verilen mahallesinde bir hastahanenin inşasına başlanması için emir verip buraya birçok gelir sağlayacak bir vakıf kurdu. Ayrıca ed-Dıyâ' divanından buraya her yıl beş bin dinar gelir aktarılmasını istemişti. 355 yılında Bağdad'da söz konusu mahallede bir hastahane inşasına başlanmasını istedi. Ancak Muizzuddevle bu hastahanenin inşası devam ederken bitirilmesinden önce ölmüştü (356/967).[2]
El-Adudi Hastahanesi: Sinan İbn Sabit İbn Kurre, Ali İbn Rabben et-Taberî ve Ebu Bekr Zekeriyya er-Râzî gibi büyük tabiplerin yetiştiği IV./X. yüzyılın ilk dönemlerinde Bağdad şehri tıp ve tabip açısından büyük bir mesafe almış adeta zirvesine tırmanmıştı. Artık İslâm dünyasının birçok şehrinde büyük hastahaneler kurulmuş, bu hastahanelerde ileri düzeyde tıp öğretimi zirvesine ulaşmak üzereydi. Bu kadar yüksek bir ilmi düzeyin yakalandığı Bağdad'da hastahane yaptırmak gayet tabiî bir durum olmuştu.
Bu ilmi seviyenin zirvesine tırmandığı sıralarda bütün Batı dünyasında, Avrupa'da tıp ve diğer ilimlere hiç rastlanmamaktaydı. İslâm dünyasının doğusunda Irak ve Suriye'de durum böyle iken Sicilya ve Endülüs'te de durum bundan farklı değildi. Buralarda da İslâmî ilimlerin yanı sıra tıp ve diğer ilimlerde büyük bir mesafe alınmışken Prene ve Alp Dağları'nın diğer taraflarında Avrupa gerçekten "Dark Ages" (karanlık yıllar)'ını yaşıyordu. Dördüncü yüz yılın ortalarında Bağdad'ın siyasi egemenliğini eline geçiren Büveyhiler'den Adududdevle 364(975) yılında İslâm dünyasının kalbi olan Bağdad'a girerek burada siyasi otoritesini sağladıktan sonra büyük bir imar faaliyetine girmişti. Bağdad ve çevresinde yol, köprü, baraj, kervansaray, kütüphane, sarnıç ve havuzlar, üç yüz altmış odalı büyük bir saray, hac yolunun imarı ve bu yolda birçok kuyu ve bütün bunlara ilave olarak onun adını yaşatan Bağdad Adudî Hastahanesi'ni yaptırmıştı.
Ebu'ş-Şucâ' Fennahüsrev İbn Rüknüddevle el-Büveyhî Bağdad'da kendi adını taşıyan yani "Bimaristan el-Adudî "adıyla anılan bu büyük bir hastahaneyi hilafetin merkezi Bağdad'a kazandırmıştı. Bağdad'ın batı yakasında Diclenehrinin kenarında yüksek bir tepe üzerinde kurulduğu kaydedilir.[3] El-Adudî Hastahanesi'ne Dicle nehrinden özel bir sistemle aktarılan su ile hastahanenin ihtiyacı çok rahat bir şekilde karşılanıyordu. Ayrıca bu hastahanenin Bağdad'ın kurucusu el-Mansûr tarafından yaptırılan meşhur el-Huld sarayının eski kalıntıları üzerinde inşa edildiği kanaati vardır.[4] Bazı kanaatlere göre hastahanenin meşhur tabip Ebu Bekir Zekeriyya er-Râzî tarafından şehrin çeşitli yerlerine ağaçlara asılan bir koyunun et parçalarının bir süre bekletildikten sonra en az çürüyen parçasının bulunduğu tepeye inşa edildiği belirtilir. Ancak bir çok kaynağın müttefikan ifade ettikleri gibi Ebu Bekr er-Râzî h.320 (932) yılında vefat etmiştir. Halbuki Adududdevle'nin kesin olarak Bağdad'a gelip yerleşmesi ise 367/978 yılında gerçekleşmişti.[5] Muhtemelen bu olayın yaşandığı dönem er-Râzî'nin de yaşadığı dönem olan el-Mu'tazıdî zamanına rastlamaktadır. Ebu Bekir Zekeriyya Er-Râzî şayet böyle bir deney neticesinde bir hastahane kurmuş ise bu el-Mu'tazıdî veya Bedr el-Mu'tazıdî'nin yaptıdığı bir hastahane olabilir. İbn Ebi Usaybia'nın da kaydettiği gibi[6]el-Adudî ve el-Mu'tazıdî isimlerinin karıştırılmış olma ihtimalleri vardır.
El-Adudî Hastahanaesi'nin ne zaman bitirildiği hususunda farklı tarihler kaydedilmesine rağmen İbn Hallikân'ın verdiği 368 (979) tarih makûl gibi görünmekle beraber hastahanenin 372'de (982-983 ) bitirildiğinin belirtilmiş olması da muhtemel bir tarih olarak kabûl edilebilir. Çünkü Adududdevle kesin olarak 367 (978) yılında Bağdad'a hakim olup amcası oğlu Bahtiyar'ı öldürtmüş ve şehre girmişti. Hemen bir yıl içinde bu hastahanenin bitirilmiş olması imkân dahilinde olduğu gibi Onun Bağdad'a girişinden dört yıl sonra yaptırılmış olması da mümkündür. Ancak kaynaklar 368 yılını kaydederken bu konunun uzmanlarından birisi olan Mısırlı araştırmacı ilim adamı Ahmed İsa Bek de 372 (982-983 ) tarihini tercih etmiştir.[7]
Adududdevle yaptırdığı bu hastahaneye büyük masraflar harcamış ve hiç bir şeyden çekinmemişti. Hastahaneye bir çok tabib, hasta bakıcı ve diğer görevlileri tayin ederek her türlü ilâç, gıda maddeleri, ilâç malzemeleri ve hammaddeleri sağlamıştı. Hastahanede geceleri ve diğer sair günlerde nöbetçi doktorlar bulundurulurdu. İslâm devletinin bir çok yerinde kurulan ve yaşatılan bu gibi hastahanelerde gece nöbet tutan tabiblerin bulunduğu bilinmektedir. Buna karşılık Batı'da Avrupa hastahanelerinde nöbetçi doktor bulundurma geleneği on beşinci asırda gelişmiştir.
El-Adudî Hastahanesi'nde haftanın iki gece iki gündüzünde nöbet tutan meşhur tabib Cebrail İbn Ubeydullah İbn Buhtişû'un aylık olarak üç yüz dirhem maaş aldığı bilinmektedir.[8] İbn Ebi Usaybia'nın ifadesine göre Adududdevle Bağdad için yaptırmış olduğu bu yeni hastahaneyi şehrin batı yakasındaki batı köprüsüne yakın bir yerde inşâ edip bitirdikten sonra yüz tabip içerisinden ayrı branşlarda yirmi dört tabip seçmiş ve bunların hastahanede görev yapmasını sağlamıştır.[9] Hastahanenin tabipleri arasında bir çok dahiliyeci, göz tabibi, cerrah ve gerektiği kadar ortopedist vardı. Hatta hastahanenin ilk açıldığında yirmi dört kadar tabibin burada görev yaptığı ifade edilir.[10] Hastahanede ilk dönemde görev alan tabipler arasında Ebu'l-Hasan Ali İbn İbrahim İbn Beks (ö.394/1003-1004) de olup yalnız hastalarla ilgilenmiyor aynı zamanda da tıp öğrencilerine ders veriyordu. Bunun yanısıra daha evvel Hamdaniler'den Seyfüddevle'nin hizmetinde bulunup Bağdad'a getirilen meşhur tabip Ebu'l-Hasan İbn Keşkerâyâ, ayrıca görev yapan bir tabip olup Sinan İbn Kurre'nin öğrencisi olmakla tanınmaktadır. Ayrıca Ebu'l-Ya'kub el-Ahvazî, Ebu İsa Bakiyye, Nazifu'n-Nefs er-Rumî, Benu Hassun gibi tabipler çalışıyordu. Göz doktoru olarak Ebu'n-Nasr ed-Dahnî, operatör olarak Ebu'l-Hayr, cerrah olan Ebu'l-Hasan İbn Tuffah, ortopedist Ebu's-Salt ve göz doktoru Ebu Nasr ed-Dahilî hastahanede çalışan tabibler arasında bulunuyorlardı.[11]
Bu tabiplere ek olarak Abdurrahman İbn Ali İbn Merzuban, Said İbn Hibetullah, Eminuddevle İbnü't-Tilmîz ve bir ara baştabiblik yapmış olan Harun İbn Said ve İbn Esredî gibi tabibler bir arada görev yapmıştı.
Meşhur seyyah İbn Cübeyr 1184 yılında Bağdad'a yaptığı ziyaretinde el-Adudî Hastahanesi'ni ziyaret etmiş, büyük bir saraya benzeyen muazzam bir yapı olduğunu anlatmıştı. Hastahanenin birçok balkonu ve sayısız odaları vardı. Ayrıca hastaların yattığı yatakların birinci kalite malzemeden yapıldığını anlatan İbn Cübeyr, bu hastahanede insanlara sunulan konfor büyük hükümdarların sarayında bile yoktu. Hastahaneyi bir saraya benzeterek her bir blokuna Dicle nehrinden ayrı bir su kanalı çekildiğini o da eserinde kaydetmektedir.[12]
Büveyhilerin Bağdad hakimiyetine son veren Selçuklu devletinin kurucusu Tuğrul bey Bağdad'a geldiğinde bu hastahanenin yenilenmesini emretmişti. Tamiratı yapılan hastahanede yeni bir yönetim başlatılmış ve baştabibliğine Abdulmelik İbn Yusuf adında bir hekim getirilmişti. Bu arada hastahanede görev yapan tabiplerin sayısında bu dönemde yeni bir artışın olduğu da ayrıca kaydedilir.[13] El-Adudî Hastahanesi'nin yaklaşık üç asır müddetle hizmet verdiği hatta Moğol İstilası sırasında ayakta olduğu bilinmektedir.[14] Ama bugün için maalesef bu hastahaneden hiçbir eserin kalmamış olması son derece üzücüdür.
[1] İbnü'l-Esîr ,el-Kamil, VIII, 449; Türkçe çev. A.Ağırakça ,VIII, 384
[2] İbnü'l-Esîr ,el-Kâmil,VIII ,575;Türkçe çeviri, VIII,495; Ahmed İsa Bek ,a.g.e.,186
[3] Ibn Hallikân ,Vefayatu'l- A'yan, IV54-55; İbn Ebi Usaybia, Uyun, s, 211 ve muhtelif yerler.
[4] C. Baysun , "Bağdad' mad., İA.
[5] Mafizullah Kebir, The Buwayhid Dynasty of Baghdad, Calcuta 1964 , 48 vd.
[6] Ibn Ebi Usaybia, Uyûn , 415
[7]Ahmed İsa ,a.g.e.,187.
[8] İbnü'l-Kıft î,148 ; Ibn Ebi usaybia ,415
[9] İbn Ebi Usaybia , Uyûn,416 ; Hanife el-Hatib, a.g.e.,aynı yer; Bu tabiplerin yirmi dört değil yirmi sekiz olduğuna dair bir görüş daha belirtilir, Abdullah Abdürrazık, a.g.e.,s.55
[10] Ibnü'l-Kıftî (s.225)'den naklen , Ahmed İsa Bek ,a.g.e.,189
[11] Aamed İsa, a.g.e.,188.
[12] Ibn Cübeyr Seyahatnamesi s.201'den naklen, Hanife el-Hatib, et-Tıbb inde'l-Arab, Beyrut 1986, s.209
[13] Ahmed İsa Bek, s.189 vd.
[14] İbn Ebi Usaybia, Uyun, 414 vd.